Florence Nightingale
Modern Hemşireliğin
Kurucusu
nazanss.blogspot.com
Bir genç
kız düşünün lütfen.
Güzel bir
genç kız olsun. Bu kızın bir problemi varmış. Çok hayalperestmiş. Odasına
çekilir saatlerce hayal kurarmış.
17
yaşındaki Florence Nightingale’den söz ediyorum.
O
hayallerinde iken rahatsız edilmekten de hoşlanmazmış.
Kimse onu
rahatsız etmesin o öylece hayallere dalsın gitsin istermiş.
Ailesi
onun bu tutumundan hoşnut değillermiş.
Ona her
zaman ondan bir yaş büyük olan Parthe'ten örnek almasını söylerlermiş.
Genç kızın
ailesinin imkânları çok iyi imiş. Ailesi ondan da ablasından istediklerini
talep ederlermiş.
Bunlar kötü şeyler değilmiş...
El işleri ve resim dersleri, piyano, balolar, av partileri,
İsviçre, İtalya ve Fransa'ya seyahatler.
Her şeyi ile birinci sınıf bir eğitim.
Herkesin imreneceği bir yaşam şekli…
Anne ve
babası iki kızlarını da çok iyi yetiştirmek ve kızlarının da iyi evlilikler
yapmalarını istiyorlarmış.
Onun
içinde kızlarını kendi yaptıkları işlerde bilgi sahibi olmaları için yanlarında
tutar onlara sorar fikirlerini alırlarmış ama bizim kızımızın bu işlerle hiç
ilgisi yokmuş.
O hiç hoşlanmıyormuş,
ne bu tür bir yaşamdan ne de bu tür bir sorumluluktan.
O günlerde
tek hoşlandığı şey hayallerini yazmakmış. Neyi bulursa onun üstüne yazıyor
karalıyormuş. Ama mutlaka hayallerini kâğıda döküyormuş. Kimseye de okumuyor ve
okutmuyormuş.
Onlar benim özel notlarım sakın ellemeyin diyormuş.
Sonra bir
gün olağan dışı bir şey olmuş. Çok farklı, çok fevkalade bir durum...
O günü Florence Nightingale bir ses duymuştur. Olağan dışı bir
sesmiş bu. Genç kız;
“Tanrı benimle
konuştu ve beni hizmete çağırdı.”
Demiş.
O günden sonra bir daha eskisi gibi olmamış.
(Yaklaşık 40 yıl sonra 1847'de yazdığı notlarında bu
"sesi" tüm yaşamında dört kez duyduğunu doğrular.)
Genç kız
görevlendirildiğini biliyormuş ama hangi görev olduğunu bilmiyormuş.
Ne yazık
ki bir türlü çağrıldığı görevi bulamamış. Zaman geçmiş. Tam uzun sekiz yıl
aramış…
Çok
sıkılıyormuş.
Evde onu
hiçbir şey ilgilendirmiyor, etkilemiyor hatta fazlasıyla canını sıkıyormuş.
Notlarında o döneme ait şöyle bir yazısı varmış.
“Bu dünyadaki görevim ne, son 14 gün içinde ne yaptım?
Babama bir kitap ve iki bölüm,
Anneme ise iki kitap okudum.
Yedi gam ezberledim.
Birçok mektup yazdım.
Babamla birlikte at gezintisine çıktım.
Sekiz ziyaret yapıp onlarla oturdum…
Hepsi bu. Yapacak bir şeyleri olmadığı için, benim gibi
deliren bir sürü insan görüyorum. Aslında çok mutlu olabilecek insanlar.”
Onun
sıkıntıları bu kadar had safhalarda iken ailesi bunun hiç farkında değillermiş.
Onlara
göre kızlarını iyi yetiştiriyorlar, kızları da onların istediği gibi bir genç
kız olmuştur.
Tam
günlerde iyi birde evlilik teklifi almıştır ki bu aile için oldukça önemlidir.
Yorkshire'da
büyük bir mülkün varisi Richard Monckton Milnes. Richard, Florence'i elde
etmeye çalışırken, genç kızın kafasında tamamen başka düşünceler varmış.
O kendine
yapılan çağrının hastalara bakmak olduğunu sonunda anlamış. Ya da öyle olduğunu
sanmış. Ama o zamanlar böyle zengin kızlar böyle asil ailelerin kızları Hasta
hanelerde, ya da düşkünlerin olduğu yerlerde arada çorba filan dağıtırlarmış ya
da bir yardımda bulunurlarmış.
Hepsi bu.
Ama bizim genç kızımızın aklından geçirdiği bu değilmiş. O hastalara bakmak
istiyormuş. Bu ise onlarda mümkün değilmiş.
Bu
olmayacak bir şeymiş.
Florence,
ailesinin ne düşündüğünden ziyade kendinin bu işin altından nasıl kalkacağı ile
ilgileniyormuş.
Nasıl
yapacakmış.
Sonra
düşünmüş neden yapamam. Ben bir kadınım.
Her işi
yapmayı da biliyorum.
O zaman
yapabilirim.
Üstelik bu
çevreye girmek kendi için hiç te kötü bir şey değildir diye düşünmüş.
Hastalara
bakacaktır.
Bu aslında
çok kutsal bir iştir. Ama onun çevresindekiler onun gibi düşünmüyorlardı.
Onlara
göre doktorlar hastabakıcılarla terbiyesiz şeyler konuşuyorlardı.
Ya da
yapıyorlardı.
O
inanmıyordu…
Ama o
zamanlarda bir gerçek vardı.
Hastaneler
çok pisti. Temizlik yapılmazdı.
Hastalar
pislik içinde çoğu da bulaşıcı hastalıklardan ölürlerdi. Onlara bakan hasta
bakıcılar yarım günde ahlak dışı işler yaptıklarından bu müesseseye kimse doğru
gözle bakmazdı. İçki hastanelere bir şekilde gelir hastalar ve hastabakıcılar
devamlı içerdi.
Böyle bir
ailenin kızları böyle bir yerde çalışamazdı. Buna karar verilmişti.
Bu
olumsuzluklardan sonra genç kızın sinir sistemi de bir hayli bozulmuştu.
Kendisine
evlenme teklif eden zengin adayı reddetmişti. Asla evlenmeyeceğim diyordu.
Nerede ise
her gün annesi ve ablası ile tartışıyordu. Onlara göre bu kız normal bir genç
kız değildi.
Oya bizim
kızımız insanlara yardım etmek için çırpınıyordu. Sonunda kendine bir iş buldu…
Kamu sağlığı ve hastaneler hakkında malzeme toplamaya başlamıştı. En azından kuramsal olarak bu sahada bir uzman olmuş.
Yıllar
geçiyor ama o isteğine kavuşamıyordu.
Sonunda
otuz yaşına gelince kararını vermiş ve evden ayrılmış.
Ren Nehri
kıyısındaki Kaiserswerth Hemşirelik Enstitüsü'nde 1851 yılında birkaç ay
geçirmiş.
Burada
gördükleri ve yaşadıkları onun ne yapmak istediğinin kararını verdirtmiştir.
Hemşirelerin
hastalara bakmalarına özverili bulmuştur. Sağlık şartlarını ise tüyler
ürpertici olarak nitelemiştir.
1852
yılının özel notlarında:
“Kendi kaderimi kendim belirleyeceğim,” demiştir.
Özveri ve
kendini adamak - evet, ama bu da tek başına yetmez.
Her meslek
gibi hastabakıcılığı da doğru dürüst öğrenmek gereklidir.
Ve
hastanelerin dış görünümü mutlaka değiştirilmelidir.
Florence
Nightingale Londra'ya geri döndüğünde bu fikirleri ile büyük ilgi toplar.
Yepyeni
bir hemşire tipi yetiştirilmelidir.
Nasıl
olacaktır bu?
Sonra
kendine bir yol çizer Fikirlerini tespit eder. Yapacaklarını belirler.
Bunlar:
Dini cemiyet falan kurmak istemiyorum,
Aksine iyi para ödenen bir meslek dalı kurmak istiyorum.
Ahlaken, ruhen, bedensel olarak hemşirelik mesleği için
gerekli koşullara sahip, hangi sınıf ve mezhepten olursa olsun her kadına en
iyi eğitimi vermek ilkem olacaktır.
Hastalara yardım etmek isteyen kişi duygusal bir
hayalperest değil, aksine zor işleri seven, sadık biri olmalıdır.
‘te Fransa
Rusya'ya savaş ilan eder. Times savaş haberleri, İngiliz askeri hastanelerindeki
korkunç durumları anlatan yazılar çıkar.
Yaralı
erkekler pis battaniyelere sarılmış yerlerde yatmaktadır.
Mutfak
yoktur, onlara içmeleri için bir şeyler verilecek kap veya fincanları da
yoktur. Yeterli doktor olmadığı için tedavileri yapılamaz. Hatta sargı
malzemesi bile yoktur.
Tam o
tarihte Florence Ordudaki Sağlık işlerinden sorumlu
olan Savaş
Bakanı Sidney Herbert’ten bir mektup alır. Mektup aynen şöyledir:
"Sayın Miss Nightingale,
Gazetelerde Üsküdar'daki askeri hastanemizde hastabakıcılara büyük ihtiyacımız olduğunu okumuşsunuzdur. Oraya gitmek isteyen hanımlardan sayısız teklifler alıyorum, fakat bunlar bir askeri hastanenin ne olduğunu bilmeyen, orada olmakla görevlerini yapacak tabiatta olmayan kadınlar. Ciddi durumlarda ya işten kaçacaklar ya da tümüyle faydasız kalacaklardır. Daha da kötüsü ayak bağı olacaklardır.
İngiltere'de böyle bir işi örgütleyip denetleyebilecek tek bir kişi tanımıyorum. Hastabakıcıların seçimi ve görevlendirilmeleri hiç de kolay olmayacaktır. Bir sürü hevesli ve duygusal hanım askeri hastanelere alınırsa, belki de orada birkaç gün sonra işlerine engel olunan, otoriteleri bozulan kişiler tarafından kapı önüne koyulacaklardır. O halde benim basit sorum şu olacak: Böyle bir girişimi yönetme çağrısına kulağınızı tıkar mıydınız?
"Sayın Miss Nightingale,
Gazetelerde Üsküdar'daki askeri hastanemizde hastabakıcılara büyük ihtiyacımız olduğunu okumuşsunuzdur. Oraya gitmek isteyen hanımlardan sayısız teklifler alıyorum, fakat bunlar bir askeri hastanenin ne olduğunu bilmeyen, orada olmakla görevlerini yapacak tabiatta olmayan kadınlar. Ciddi durumlarda ya işten kaçacaklar ya da tümüyle faydasız kalacaklardır. Daha da kötüsü ayak bağı olacaklardır.
İngiltere'de böyle bir işi örgütleyip denetleyebilecek tek bir kişi tanımıyorum. Hastabakıcıların seçimi ve görevlendirilmeleri hiç de kolay olmayacaktır. Bir sürü hevesli ve duygusal hanım askeri hastanelere alınırsa, belki de orada birkaç gün sonra işlerine engel olunan, otoriteleri bozulan kişiler tarafından kapı önüne koyulacaklardır. O halde benim basit sorum şu olacak: Böyle bir girişimi yönetme çağrısına kulağınızı tıkar mıydınız?
Tam o
günlerde; Florence'in devlete yardım teklif ettiği mektupla bu mektup çakışır.
Florence’in
böyle bir görev için uygun kadınları seçmesi çok zordur. Gelen kadınlar.
Ya
Londra'daki hastanelerden tanıdığı şişman ve ayyaş kadınlar, ya da
vücutlarından çok hastaların ruhlarıyla ilgilenmek isteyen herhangi bir mezhebe
mensup hemşire ve rahibelerdir.
Genç kadın onlar için:
“Mükemmel, kendini adamış kadınlar, ama hastaneden çok
göklere yaraşırlar. Hastalar arasında elsiz melekler gibi havada gezinip
duruyorlar."
Genç kadın bunlara rağmen küçük ekibiyle Üsküdar ve Balaklava'daki (Kırım) İngiliz hastanelerine gelir.
Genç kadın bunlara rağmen küçük ekibiyle Üsküdar ve Balaklava'daki (Kırım) İngiliz hastanelerine gelir.
Karşılaştıkları
durum faciadır. Hastalar pislik içindedir. Hücre modeli küçük odalarda dört ya
da altı hasta kalmaktadır.
En ufak
bir temizlik ihtiyacını bile kimse gidermemektedir.
Hastaların
ve yaralıların kaldıkları yerlere pislikten ve kokudan girmek mümkün değildir.
Temiz yatak çarşafı ve hastalara özel diyet yemeği görülmemiş bir lüks olarak
kabul edilmektedir.
Florence
ve ekibi hasta bakımı hakkındaki fikirlerini kısa bir sürede hastaneye kabul
ettirirler ama çok zor olmuştur. Genç kadının aklı ve ikna edici konuşması ve oldukça
azimkâr halleri ve inatla verdiği kararlardan dönmemesi neticesinde temizlikte
artık buralara yerleşmeye başlamıştır.
Başarı: En
basit temizlik önlemlerinin alınmasıyla birlikte ölüm oranı düşer.
Birkaç ay gibi kısa bir zamanda Florence Nightingale ve hastabakıcıları, kışlaları insana yakışır yerler haline dönüştürür ya da yeni askeri hastaneler açarlar.
Birkaç ay gibi kısa bir zamanda Florence Nightingale ve hastabakıcıları, kışlaları insana yakışır yerler haline dönüştürür ya da yeni askeri hastaneler açarlar.
Askerler: Bayan
Nightingale'leri’ne taparlar.
O Tanrı'nın bir hediyesidir,
Tatlı
gülümsemesiyle bir melektir ve gecenin geç saatlerine kadar hasta ve yaralılar
arasında görev yapan;
Lambalı
Hanımefendi’dir.
1855'te Kırım
ateşi denilen bir hastalığa yakalandı.
Çok
hastaydı. Bu hastanede olay olmuştu.
Hastalar o
kadar hüzünlüydüler ki, çoğu duvarlara dönüp ağlıyorlardı.
O
hastaları için bir melekti ve hastaların umutlarıydı. Genç kadın sonunda
iyileşir.
Bu bayram
gibi gelmiştir hastalara…
Aradan bir
süre geçer. 1856’da hastalar ve yaralılar tedavilerini olmuşlar iyileşmişler ve
vatanlarına ya da evlerine dönmüşlerdir.
Artık genç
kadının burada işi kalmamıştır. Artık Vatanına dönme zamanı gelmiştir.
Bütün
bunlar olurken iyileşen vatanlarına dönen hastalar onunla ilgili
anlatmalarından doğan onun haberinin olmadığı bir ünü olmaya başlamıştır. Bu ün
o kadar artmıştır ki: Gemilere onun ismini vermişlerdir.
Hatta
Madam Tussaud’a bile mumyasını yapmışlardır. Posterleri bile her gelen askerden
sonra artmıştır. Askerler onu o kadar çok anlatmışlardır ki.
Evlatlarını
tedavi eden bu kadın için kadınlar ciddi olarak fısıltı gazetesi görevini
yapmışlardır. Genç kadının ünü ciddi olarak artmıştır. Ona yakıştırılan
Tanrısal imajını o duyduğu zaman çok rahatsız olacaktır.
Bu ünden de
memnun değildir bu ilgiden de. Sadece sevindiği hatta çok sevindiği bir şey
vardır:
Artık hastabakıcılar ilgi ve saygı görmenin tadını çıkarmaktadırlar.
Bu mesleğe kendine özgü bir imaj kazandırmıştır.
Bundan sonra olanları da şöyle yazmak gerekir:
Bundan sonra olanları da şöyle yazmak gerekir:
Kendisi
için toplanan "Nightingale Fonu" ile ilk Hastabakıcı Eğitim
Okulu'nu kurar.
Müracaat
eden kadınlar en katı kurallara göre seçilirler.
Her gün
ders görürler ve yardımcı hastabakıcı olarak pratik çalışmalar da yapmak
zorundadırlar.
Ayrıca her
biri için ahlak raporu tutulur.
Çünkü
hastabakıcılar bir daha asla sarhoş, bilgisiz ve ahlaksız damgası yememelidir.
Florence
Nightingale daha sonraki yıllarda İngiliz ordusu hakkında istatistikî bilgiler
yayınlar. Yeni sivil ve askeri hastanelerin gerekli sağlık koşullarına uygun
bir şekilde inşası söz konusu olduğunda, o gönüllü danışman haline gelmiştir.
İstekleri genellikle savaş bakanlığını rahatsız eder. Ama o aldırmaz. Tam bu
zamanda:
Deneyimleri
hakkında birçok kitap yazar. En tanınmışı; Hasta Bakımı Üzerine Düşünceler,
aile için pratik bir el kitabı olur.
Bu kitapta: Temiz hava, günışığı, temizlik ve ölçülü beslenme.
Bu kitapta: Temiz hava, günışığı, temizlik ve ölçülü beslenme.
Genç kadın
bunlarla da kalmayıp kadınların vücutları hakkında söylenmeyenleri söylemeye
kadınlara sağlıkları ile ilgili kadın hastalıkları ya da kadın bakımlarını da
anlatmaya öğretmeye hatta yazmaya başlar. Bu ilk zamanlar şaşkınlık yaratırsa da
zamanla kabullenilir ve faydası görüldükçe genç kadının günden güne artan bu
ilahi şöhreti sonsuzluğa doğru ilerler.
Yaşamının son yıllarında, Florence Nightingale, (90 yaşına gelmiştir) evini bir daha terk edemez. Kör olur. Ölümünden üç yıl önce İngiliz Kralı'ndan Britanya İmparatorluğu ve İnsanlık Yüksek Hizmet madalyası alan ilk kadın odur. Öldüğünde yalnız Amerika'da binin üzerinde Nightingale Okulu vardır. Hemşireliği saygın bir meslek yapma amacına ulaşmıştır…
Böyle
yürekleri büyük, akılları sonsuz, cesaretleri volkan gibi, ruhları cennet gibi
insanların sayesinde bu gün birçok şeye sahibiz.
İyi ki
onlar olmuşlar ve bu kadar mücadele vermişler…
Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder