İskenderiye
Kütüphanesi
Akaşik
Kayıtları
nazanss.blogspot.com
Buradaki yazı beni sizleri çok
ilgilendiriyor.
Beni bir yazar olarak çok
ilgilendiriyor, sizleri okur olarak ilgilendiriyor, ayrıca tabiki beni de okur
olarak çok ilgileniyor.
Kütüphanecilikten söz edildiğinde
dünyanın her yerinde mutlaka İskenderiye Kütüphanesinden konu açılır.
Ve oranın felaketinden söz edilir.
Tarih kitaplarına geçmiştir, filmlere konu olmuştur.
O zaman araştırmamız ve konuyu
öğrenmemiz gerekiyor.
Müzenin
en önemli bölümü kütüphanesiymiş. Kütüphanenin müdürü, bulabileceği her yazılı
eseri alma yetkisine sahipmiş.
Mısır’a
giren her kitabın buraya götürülmesi mecburiyeti varmış.
Kitabın
burada bir nüshası çıkarılıp sahibine verilirmiş. Kitabın aslı ise kütüphanede
kalırmış.
Bir
taraftan da yurt dışına gönderilen memurlar, başka ülkelerde buldukları
kitapları satın alıp, getirirlermiş. Böylece, o zamana kadar birçok bilime ait
dağınık halde ve kaybolmaya mahkûm durumda olan eserler emin bir yerde
toplanmış.
Bunları
okuyunca içim acıyor.
O
zamandan o insanlar okumanın öneminin, kitapların değerlerini bu kadar iyi
biliyorken ve kitapları ganimet olarak görüyorken bize bakın.
Biz
hala kitap okumuyoruz. Of ya…
Hafıza, hatırlamak, bilmek ve bu
hatıraların geleceğe bırakılması… En ilkelinden en gelişmişine uygarlıkların
hepsi bu arzuyu duymuşlar ve böylece anıt yazıtlar,
duvar yazıları ve kitaplar
doğmuştur.
İskenderiye Kütüphanesi’nin alevleri
boğucu dumanlarla göğü kaplamıştı.
Okuma yazma bilmeyen halk bile
yapılan yağmanın farkındaydı.
Birçoğu ağlıyordu. Yüzbinlerce tomar
bilgi, çağlar süren bilgelik… Tümü yitip gidiyordu zalim alevlerin
dudaklarında.
Her bir çıtırtı, ağlayan bir emekti
aslında. Kütüphaneci rahiplerde ağlıyordu.
Sadece biri sessizdi. Saldırganlar
alaycı mağrur zırhlarıyla çevrelerindeydiler. Rahip sessizliğini bozarak
arkadaşlarına döndü.
“Üzülmeyin… Tümü
Akaşik Kayıtlarda”
Sizlere önce İskenderiye
Kütüphanesini anlatacağım.
İskenderiye
Kütüphanesi, M.Ö. 3. yüzyılın başlarında Mısır'ın İskenderiye kentinde Ptolemaios
hanedanı
tarafından kurulmuş olan antik kütüphane.
İskenderiye
Müzesi
olarak bilinen araştırma enstitüsünün bir bölümü olarak inşa edildi.
İnsanlık
tarihinde meydana getirilmiş önemli eserlerden biridir.
Eski
kaynaklar, burada 150 bin cilt el yazması eserin toplandığını kaydeder.
Bu
görüşe göre 391 yılında Bizans’ın Mısır Valisi Theophilos, İskenderiye’de
Mısır’ın eski din mensuplarına ait Osiris tapınağının yeri olan bir arsayı,
kilise inşa edilmesi için Hristiyanlara verdi. Burada yapılacak kilisenin temel
kazıları sırasında üzerinde eski dine ait yazılar bulunan bir taş çıktı.
Hıristiyanlar bunu bir alay konusu yaptılar.
Bu
olay şehirde oldukça kalabalık halde bulunan putperestleri kızdırdı ve sonunda
İskenderiye’de dini bir ayaklanma çıktı.
İki
taraf çarpıştı, insanlar kitle halinde kılıçtan geçirildi. İskenderiye
Kütüphanesi’nin olduğu bölge yerle bir edildi.
İmparator
I. Theodosius, valiye başka büyük şehirlere göre eski dinin İskenderiye’de hala
neden bu kadar canlı olarak devam ettiğini sorunca, buna sebep olarak İskenderiye
Kütüphanesi’nin eski putperestlik kültürünü devam ettiren kitaplarını ileri
sürdü.
İmparator,
bunun üzerine hepsinin yok edilmesini emretti.
İskenderiye
Kütüphanesi’ndeki tüm eserler şehrin hamamlarına dağıtılarak yaktırıldı ve
böylece insanlık tarihinin bu bilim ve kültür hazinesi yok oldu.
İskenderiye şehri M.Ö. 332 yılında, Makedonyalı Büyük İskender tarafından
kurulmuş. Onun ölümüyle imparatorluğun dağılışı sonunda kumandanlarından
Lagus’un oğlu Ptolemaios I
Soter'in
eline geçmiş. O da Mısır’da krallığını
ilan etmiş. Mısır’da 300 yıl devam eden bu hanedanın ilk hükümdarı olmuş. 323
yılında 24 yaşında iken 24 yıl hüküm sürmüş.
Savaşı
sevmeyen Ptolemaios, hiçbir zaman ülkesinin sınırlarını genişletmek hevesine
kapılmamış. Bilim ve edebiyata düşkünlüğüyle,
Mısırlıların
gelenek ve göreneklerini, dinlerini benimseyerek halkın sevgisini kazanmış.
Eski
kanunları, dini törenleri muhafaza etmekle kalmayıp, eski Mısır hükümdarlarının
lakabı olan Firavun unvanını
almış ve onları taklit ederek öz kız kardeşiyle evlenmiş.
Bu
yeni devletin merkezi İskenderiye şehriydi. Yeni firavun burayı baştan - başa
onarıp, genişleterek o devrin en meşhur başkenti haline getirmiş. Burada
meydana getirdiği en önemli eser ise müze ve buna bağlı olan kütüphaneymiş.
Kurulması
için saray civarında ve güzel bir yer seçilmiş. Müzede o devirde bilinen bütün
ülkelerdeki hayvan ve bitkilerin bir örneği varmış.
Ayrıca
botanik
bahçesi
ve bir rasathane bulunuyormuş. Otopsi yoluyla insan vücudunun incelenmesi için
bir anatomi salonu açılmış. Bu bilim sitesinde fizik, kimya, tıp, astronomi, matematik, felsefe, edebiyat, ve fizyoloji bilgileri için evler yapılmış.
Burada
sizlere kitaplardan söz etmişken yazıdan da konu edilmeli diye düşündüm.
Önce
şunu okuyalım.
“Birbirini
anlayan insanlarımız bu yazıyı kullanarak duygularını sembollerle ifade edecek.
Böylece simge duygunun yerini alacak”
İtirazları kabul edilmedi. Böylece
simgesel dil, insanlığın hafızası oluştu.
Toth getirmiş. Toth kimmiş?
Toth-Hermes eski Mısırda çok önemli
biriymiş. Filoozfmuş ve ermişmiş.
Antik Mısır Uygarlığına damgasını
vurmuş. Mısır’da bulunan; milattan önce üç bin yıllarına ait yazmalarda
Hermes’in
‘Tanrılar
Dönemi’ denilen zamanda yaşandığı
biliniyormuş. Hermes adını Yunanlı yazarlar vermişler.
Neden öyle demişler?
Çünkü Hermes üç kez bilge anlamına
geliyormuş.
Hatta eski Yunanda o kadar saygı
görüyormuş ki tanrılaştırılmış adeta…
Latinler ondan Merkür Trimegistes
diye söz ediyorlarmış. Araplar; herms-i Heramise diyorlarmış. İslam dünyasında
ise ismi İdris’miş. Terzi mesleğininde kurucusu olduğundan terzi Hermes de
deniliyormuş.
İdris söcüğünün anlamı da terzi
demekmiş zaten… Hermes’in Mısır dilindeki ada Thot’tur.
Terziliği, tasavvuf ve gnostik öğretilerinde dış
anlamıyla değil iç anlamıyla benimsenmiştir.
Onun öğretisi üç temel üzerineydi.
Birincisi; kavramsaldı, akla hitap ediyordu.
İkincisi; simgeseldi, sezgiye hitap
ediyordu.
Üçüncüsü; mistik olup iç görüye ve iç
deneyime hitap ediyordu…
Kavram, sezgi ve iç deneyim yoluyla kişi değişip,
yeniden doğuma ve yeniden yapılanmaya dönüştürülüyordu.
Böylece herkesin bilmediği sırlara
vakıf bir ermişler topluluğu oluşturmuştu.
Bu ermişler topluluğu İskenderiyeli Clement’in
bildirdiğine göre, Hermes’e ait kırkiki kitaptaki bilgilerle donatılıyordu.
Bu kitaplardan bir kısmı dinsel
metinler, bir kısmı yönetimle ilgili bilgiler, bir diğer kısmı da Astronomi,
Astroloji, Kozmğrafya, Coğrafya, Geometri ve Matematiğe ait bilgileri
içeriyormuş. Bu kırk iki eser ilk ansiklopedi niteliğindeymiş.
Şimdi tekrar Akaşik Kayıtlar’a gelelim.
Batılıların pek bilmediği Doğunun
gizemleri arasında görüp küçümsedikleri bir diğer konu vardır ki, ‘Akaşik
Kayıtlar’ sözleriyle adlandırılmıştır. Birçok dilde birçok karşılığı olan bu
kavram incelenmeye, öğrenilmeye değer özellikler taşır.
Akaşik Kayıtların tüm zamanı ve tüm bilgiyi kapsadığı
kabul edilir. Evrenin hafızası küresel bilgiyle tanımlanır. Yani A olayı
olurken X ve Y kişilerinin algı sistemi aynı anda olayı tanımlar.
Ortak hafızalar;
Fikrin savunucuları hayvan
içgüdülerinin ve alışkanlıklarının sağlam delillerini örnek olarak verirler.
Bir türün üyelerinde ansızın ortak tavır
değişiklikleri olması bunların başında gelir.
Bir adadaki maymunların yiyeceklerini
yıkayarak yemeyi öğrendiklerinde diğer adadakilerinde aniden öğrenmeleri,
Kuş sürülerinin daha doğuştan kendi ortak hafızalarına
göre uzun göç yollarını bilmesi,
Balıkların yumurtlamak için uzun
yolları aşması,
Fil mezarlıkları yine bu ortak hafızadan
yararlandıklarına yorulur.
Keza kimilerine göre tekrar doğum
vakaları aslında bu ortak bilince geçişin delilleridir. Tibet’teki
rahiplerin(Lama) büyük ustalarının daha çocukken kendilerine henüz öğretilmiş
kutsal yazıları aktarması normal karşılanır.
“Bütün zamanlar şu anda
var. Hiçbir şey değişmez evrende. Her şey hem oldu. Hem olacak. Hem oluyor.
Sonsuz Şimdi, evrene ve zamana dışardan bakabilmek demek…”
“Uzayın kendisi o derin boşluk. Sonsuz
kütüphane olabilir mi? O kozmozun en başından en sonuna kadar hep var olan
değil mi?
Her şey onun içinde var olmuyor mu?
Herşeyi kapsamıyor mu?
Sonsuz potansiyel değil mi? Akaşik
Kütüphaneyi orada aramak yanlış mı?”
İskenderiye Kütüphanesinden başladık,
nerelerden çıktık. İnanın insanın bilgiye açlığı bu olsa gerek. Öğrendikçe
dahasını istiyor.
Dünyanın çeşitli yerlerindeki büyük
kütüphaneler ve onların büyük Hikâyelerinde buluşmak üzere…
Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder