Olympos
Ulu Dağ - Tanrıların Evi
nazanss.blogspot.com
Ben
mitolojiyi çok severim.
Çocukluğumda
masal dinlemesini de anlatmasını da çok severdim. Belki bu yüzden bana mitolojide
masal gibi gelir. Çok keyiflenirim. Daha önce yazılarımda belirtmiştim.
Ben
Anadolu mitolojisi kadar; Yunan, Çin, Japon, Afrika mitolojilerini de severim.
Yorgun
olduğum zamanlarda beni dinlendiren kitaplar bu tür kitaplardır.
Sanki
beni bu zamandan alır o zamanlara götürür. Kendimi içlerinde gibi hissederim.
Bir
ara Yunan mitolojisini o kadar içinde hissettim ki kendimi baktım olmayacak bir
kitap yazdım.
Yunan
mitolojisi denilince yediden yetmişe herkesin aklına gelen Zeus’tur. Bende Zeus
olmalı ilk bu tür kitabımdaki başrol oyuncusu dedim ve
Zeus’un
Aşkları
Adındaki
ilk fantastik ve mitolojik kitabımı çıkardım.
Bunu
seri olarak hazırlamaya karar verdiğimden ikincisini de yazdım o da yayınlandı.
Zeus’un
oğlu Herkül’ü yani Herakles’i yazdım.
Herakles’in
Kadınları
Adlı
bu kitabımdan sonra şimdi üçüncüyü hazırlıyorum. Bunlar hep Yunan mitolojisi
ile ilgili olacak bir seri. Birde Anadolu efsaneleri var ki işte tam sizleri
başka diyarlara alıp götürenler. Onlar hazırlıklar aşamasında ne zaman
bitirebilirim bilmiyorum.
Ben
Anadolu’ya ait bazı bilgiler edinirken birde Antalya’yı ele almalıyım dedim.
Tarih – tarih kokan bu şehrin antik çağını incelemeyim.
Antik
tarihinden haberdar olmalıyım. Bunun için ilk incelediğim, araştırdığım,
bulduğum yer de Olympos oldu. Okudukça hayranlığım, ilgim ve merakım arttı.
Gerçekten ne hazineler var elimizde biliyor muyuz?
'Olympos
kelimesinin eski Yunancada ulu dağ anlamına geldiğine inanılmaktaymış. Dünya
üzerinde yirmiden fazla dağ ve tepe bu adı taşımaktaymış. Bazılarının
yakınlarındaki kasaba ve şehirler de bu adı almış.
Bu
tepelerin en ünlüsü, Yunanistan'ın kuzey doğusunda bulunan, eski Yunan
tanrılarının evi sayılan, Thessalian tepesiymiş.
Olympos Antik
şehri adını, eskiden Olympos Dağı olarak bilinen Tahtalı dağından alırmış.
Tahtalı Dağı şehrin 10 km kuzeyinde bulunmaktaymış. Eteklerinde bugün Yanartaş
adıyla bilinen, hiç sönmeyen ateşi barındırırmış.
Olympos,
antik Likya medeniyetinin en önemli şehirlerinden biri olmuş. Şehrin temelleri
eski Helenistik dönemde, MÖ. 300 civarında inşa edilmiş. Büyük İskender'in
fetihlerine ilk başladığı yıllarda kış aylarını, Olympos'a komşu bir liman
şehri olan Phaselis'te geçirdiği bilinmekteymiş.
Antik Lidya Pamfilya sınırı üzerindeki üç limanlı kent, efsaneye göre M.O 690 yıllarında Argos'lu Kolonistler tarafından kurulmuş. İkyüz yıl kadar Pers yönetiminde kalan Phaselis, M.O 334'te tüm Likya ile birlikte Büyük İskender'in eline geçmiş. Büyük İskender'in hayran kaldığı Phaselis'te bir kaç mevsimini geçirdiği bilinirmiş. Suriye ve Yunanistan deniz ticareti yolu üzerindeki hâkim konumu nedeni ile özellikle Roma imparatorluğu zamanın da parlak günler yaşayan kent, M.S 29'da imparator Hadrian tarafından ziyaret edilmiş. Şu andaki kalıntıların çoğu Roma ve Bizans dönemine aitmiş.
Olympos'un
tarihi kayıtlarda izine ilk defa MÖ. 78 yılında, Sicilya'daki Roma Valisi
Servilius Vatia'nın zamanın en büyük korsanı Zenicetes'i deniz savaşında
yendiği sene rastlanır.
Gemilerini
Porto Ceneviz ve Sazak'ın gizli limanlarında saklayarak civardaki tüm kıyı
şeridini hâkimiyeti altına alan Zenicetes, Olympos'u da kendisine kale
yapmıştır. Şehir yeniden Roma hâkimiyetine geçtikten sonra ager publicus (satışa
çıkarılmış veya kiralık olarak verilecek Roma mülkü) olarak ilan edilmiştir.
Korsanların, Pers tanrısı Mitras için garip kurban törenleri ve gizli ayinler düzenledikleri söylenmektedir. Mitras, o yıllarda doğu ülkelerinin birçoğunda yaygın olarak inanılan Pers mitolojisinde saf ruh ve ışık tanrısıdır.
Korsanların, Pers tanrısı Mitras için garip kurban törenleri ve gizli ayinler düzenledikleri söylenmektedir. Mitras, o yıllarda doğu ülkelerinin birçoğunda yaygın olarak inanılan Pers mitolojisinde saf ruh ve ışık tanrısıdır.
MS.
43 senesinde Likya, Roma İmparatorluğuna katılmıştır. Olympos şehrinin
koruyucusu, Yunan Tanrısı Hephaistos için festivaller düzenlenmiştir. İmparator
Hadrianus'un MS. 130 senesinde şehri ziyaret ettiği de kayıtlarda yer
almaktaymış.
Olympos,
Roma İmparatorluğu Hristiyanlaşma süreci içerisindeyken bir piskoposa ev
sahipliği yapmış. 3. yüzyıldan itibaren korsanların sürekli olarak şehre
saldırmaları sonucu şehrin nüfusu yavaş - yavaş azalmış ve şehir eski önemini
kaybetmiş.
11.
ve 12. yüzyıllarda şehir Cenevizliler, Venedikliler ve Rodos Şövalyeleri
tarafından yeniden inşa edilmiş ve haçlı seferleri sırasında ticaret limanı
olarak kullanılmış. Olympos şehri, Osmanlı Donanmasının 15. yüzyılda doğu
Akdenizi hâkimiyeti altına aldığı sıralarda terkedilmiş.
Bu bir
nevi orayı anlatmanın genel özeti gibi bir şey oldu. Şimdi de biraz masallar
kısmına geçelim.
Yanartaş'ın
adı Bellerophon ve Chimera efsanesinde geçmekteymiş.
Korith
prensi Bellerophon'un, Argos Kralı Proitos'un karısı Sthenetoia ile bir
ilişkisi olduğu iddia edimiş.
Bunun
üzerine Argos kralı, prensi Likya Kralı Iobates'e, içinde prensin öldürülmesi
gerektiği yazan gizli bir mesajla göndermiş.
Iobates,
Bellerophon'a, aslan başlı, keçi gövdeli, yılan kuyruklu, nefesinden ateşler
saçan Chimera adlı bir canavarı öldürme görevini vermiş.
Bellerophon,
Tanrıça Athena'nın yardımıyla uçan at Pegasus'u yakalamış. Kurşun uçlu bir
mızrakla Chimera'yı ağzından vurmış. Kurşun, Chimera'nın alevler saçan ağzında
erimiş. Canavar ölmüş.
Iobates,
Bellerophon'a ikinci görev olarak vahşi, savaşçı Solymi (Termessian)
kabilesiyle savaşmasını emretmiş. Bu görevi de başaran Bellerophon'a, daha
sonra da Amazon'larla savaşması görevi vermiş.
Kendisine
verilen tüm görevleri başaran Bellerophon, Likya'ya dönüş yolunda en cesur
Likyalı askerler tarafından pusuya düşürülmüş. Fakat bundan da sağ çıkmayı
başarmış. Likya'ya bir kahraman olarak girmiş. İobates, Bellerophone’e
krallığının yarısını ve kızlarından birini vererek onu onurlandırmış.
Bir başka Yanartaş
efsanesini aktaracağım:
Yanartaş’ın
klasik Grek mitolojisinde önemli bir yeri varmış.
Zeus’un
oğulları arasında Olympos Dağı’nda yaptırdığı yarışmada Herakles’in birinci
gelmesi, bunun Olimpiyat oyunlarına başlangıç kabul edilmesi ve Olimpiyat Meşalesinin
tutuşturulmasında Yanartaş’ın rolü büyükmüş.
Yanartaş,
yerden fışkıran bir alevdir ve Homer’in de İlyada Destanı’nda sözünü ettiği
gibi binlerce yıldan beri durmadan yanmaktadır.
Şimdi bir
başka - Mitosa göre:
At
aşığı Glaukos’un oğlu Hipponoes kardeşi Belleros ile ormanda avlanırken,
istemeyerek kaza ile Belleros’u öldürmüş.
Bunun
için kendisine “Belleros’u yiyen” anlamına gelen “Bellerophontes” adı verilmiş.
Kardeşini bir kaza sonucu öldürdüğü için vicdan azabından deliye dönen
Bellephorontes ülkesinden kaçmak zorunda kalmış. Tipins Kralı Ptoitos’a sığınmış.
Bellerophontes
tanrıların övünerek yarattığı bir erkek güzeliymiş. Bazı kaynaklarca Stenehe
olarak isimlendirilen kralın karısı Anteia, Bellerophontes’e ilk görüşte âşık
olmuş; ancak Bellerophontes iltica ettiği bir kralın karısı ile yasak ilişkiye
girmeyi asla düşünmediği için, kraliçeyi reddetmiş.
Buna
son derece içerleyen Kraliçe, Bellerophontes’i kocasına şikâyet etmiş.
“Öl ey
Preites, ya da gebert Belledephontes’i. 0 ki, gönlüm olmadan beni aşkı ile
sarmak istedi”
Bunu
işiten kral Bellerophontes’i hemen öldürmek istemişse de, sonradan bütün
intikam meleklerini üzerine çekeceğinden korkarak, onu misafirliğin
dokunulmazlığına girmeden öldürsün diye, elinde birbirine katlanmış ve içinde
“Bu mektubu getiren kişiyi bu dünyadan kopar;
“O ki, karımı,
yani senin kızına tecavüz etmek istedi. “
Yazılı
bir mektup vererek Likya Kralı olan kayınpederi İobates ‘e göndermiş.
Yakışıklı
genç kendini bekleyen sondan habersiz yola koyulmuş ve kendisini seven ve
beğenen tanrıların emin rehberliği ile Likya ya, Xanthos Nehrinin kenarına
geldiği zaman ihtiyar Kral misafirine sevgi ve saygı göstermiş.
Dokuz
gün ağırlamış.
Dokuz
inek kurban etmiş.
En
sonunda gül parmaklı şafak onuncu kere görülünce Bellerophontes’ ten damadının
gönderdiği mektubu görmek istemiş.
Fakat
İobates de bir kral misafirini öldürmekten korkmuş.
Onu
başı aslan, vücudu keçi, kuyruğu yılan ve ağzından durmadan alevler saçan
Chimera adlı canavarı öldürmesini rica etmiş.
Bellerophon
görevine gitmeden önce kâhin Polydeus’a danışmış. Kâhin Polydeus’a kendisine
uçan at Pegasus’u ehlileştirmesini öğüt vermiş. Bellerophontes bütün uğraşına
rağmen atı yakalayamamış. Kâhin Polydeus’a önerisi üzerine Athena Tapınağına
gitmiş. Geceyi bu zor görevde kendisine yardım etmesi için Zekâ tanrıçasına
yalvarmakla geçirmiş.
Bir
ara olduğu yerde uyuyup kalmış. Rüyasında Athena görmüş. O demiş ki:
“Uyan
Bellerophontes, uyan... Pegasus’u yakalayabilmen için sana şu gemi getirdim.
Bunu al; çünkü ancak bu gemle o asi hayvanı yumuşatır ve sırtına binebilirsin. Haydi,
git; fakat görevine başlamadan önce, atlara binmek sanatını öğreten tanrıya bir
boğa kurban etmeyi unutma.”
Bu
sözler üzerine Bellerophontes, hemen ayağa kalkmış.
Tanrıçanın
kendisine uzattığı gemi almış.
Athena‘nın
önerisini yerine getirmiş.
Pegasus,
altın gemi görür görmez, hırçınlığı geçmiş.
Uysal
bir hayvan olmuş.
Kendiliğinden
gelmiş. Kahramanın getirdiği gemi ağzına almış.
O
güne kadar yıldırımların koşu atı olan Pegasos, Glaukos’un oğlunun ayrılmaz bir
arkadaşı, sadık bir dostu olmuş.
Artık
Chimera’yı öldürme görevine gidebilirmiş.
Pegasos’un
sırtına atlayarak Chimera Canavarının üzerine yürümüş.
Bu
canavar, çevrede yaşayanları alevleri ile kasıp kavuruyor ve adeta
hayatlarından bezdiriyormuş.
Bellerophontes
canavara saldırınca, canavar çok sinirlenerek kükremiş.
Alevden
dili her yeri kasıp kavurmuş.
Kükremesinden
kayalar yerinden oynamış.
Deniz
bir Çağlayan gibi akmış.
Çevrede
bulunan bütün canlılar bu korkunç mücadelenin dehşetinden haykırıyorlarmış.
Kanatlı
At Pegasus da bütün hünerini gösteriyormuş.
Görevin
dehşetini anlamış gibi gökyüzünde daireler çizerek, ani dalışlar yapıyor, Bellerophontes
‘in Chimera’yı öldürebilmesi için elinden geleni yapıyormuş.
Canavarın
ağzından çıkan alevlerden çevredeki her şey neredeyse kül olmuş.
Pegasos’un
basacağı yer kalmamış. En sonunda Bellerophontes mızrağını hazırlayarak Pegasos’la
havadan öyle bir iniş yapmış ki, mızrağın canavarın vücuduna saplanması ile
canavar yedi kat yer dibine gömülmüş. Yalnız alevden dili zararsız bir şekilde
yeryüzünde kalmış. Bugün o yere giden insanlar hala bu canavarın kükreyişini
alev çıkan yerlerden duyarlarmış.
Efsanenin
buraya kadar olanı Yanartaş ile ilgi, ancak Bellerophontes ‘in bundan sonraki
serüvenleri de ilginç:
Ölümünü
isteyen İobates, Bellerophontes’i ödüllendireceği yerde onu çok savaşçı bir
kavim olan Termessos’lu solymler üzerine göndermiş.
Buradan
daha döner dönmez Amazonlar üzerine göndermiş.
Bellerophontes
her ikisini de yenmiş.
Daha
sonra bir geçitle üzerine taşlar yuvarlayan ve daha sonra Likya Ovasında
kendisini öldürmek isteyen İobates tarafından gönderilen askerlerle çarpışmış.
Bellerophontes
Deniz tanrısı Poseidon’a yalvararak Xanthos Nehri’nin arkasından her gittiği
yere akmasını istemiş.
Bellerophontes,
İobates’in bulunduğu Xanthos kentine ilerlerken dileği kabul olmuş.
Xanthos
nehri yatağından çıkarak büyük dalgalar halinde Bellerophontes ‘in ardından
ilerlemeye başlamış.
Hiddetini
yatıştırmak isteyenler başaramamışlar.
Yanthos’lu
kadınlar, kent kapılarının açılmasını ve kendilerinin onunla başa çıkabileceklerini
söylemişler.
Kent
için bilinen bir çözüm yolu da yokmuş.
Kadınların
isteklerini yerine getirmekten başka çare bulamamışlar.
Xanthos’un
kent kapısı açılır açılmaz Xanthos’lu kadınlar eteklerini kaldırarak kentten
ona doğu koşmaya başlamışlar.
Hiddetinden
vazgeçerse kendilerini Bellerophontes’e teslim edeceklerini söylemişler.
Bellerophontes
bu tekliften dolayı çok şaşırmış.
Hemen
geri dönmüş oradan uzaklaşmış.
Xanthos
nehri de dalgalar halinde arkasından geri çekilmiş.
İobates
daha sonra Bellerophontes ’in kızı tarafından uğradığı iftirayı öğrenince onu
Likya’da alıkoyarak kızını vermiş.
Ülkesinin
idaresini onunla paylaşmış.
Bakın burada
değişik ve enteresan bir şey var…
Kadınların
zekiliği nedeniyle olsa gerek, emir vererek, bundan böyle baba yerine, ananın
adı ile çocukların çağrılmasını Likya da bir gelenek haline getirmiş.
Mutluluk
içinde yüzen Bellerophontes, gurura kapılarak kanatlı atı ile ölümsüzlerin
bulunduğu Tanrılar Dağı Olympos’a yükselmeyi denemiş.
Her
ölümlünün kalbinden geçenleri bilen Zeus bir at Emeği göndererek uçan atı
böğründen ısırttırmış.
Canı
yanan at silkinmiş.
Bellerophontes
tutunamayarak Pegasos’un üzerinden boşluğa yuvarlamış.
Kanatlı
At Pegasos ise çok yükseklere, yıldızların sıralandığı mavi gökyüzünün en üst
katına varmış.
Tanrılar
onu artık bir daha yere indirmemişler.
Bir
burca (yıldız kümesine) çevirmişler.
Bellerophontes’e
gelince, o günlerce süren bir düşüşten sonra, yere düşmüş.
Chimera’yı
yenene ünlü kahraman artık topal ve bitkin bir halde sürünmeye başlamış.
0
dünyanın ünlü kahramanı iken gereksiz bir gurura kapıldığı için sefalet içine
düşmüş.
Daima
kederli, daima üzgün ve adsız sansız bir dilenci gibi ölünceye kadar yaşamış.
Hiç sönmeden
yanan alevin, bu canavarın ağzından fışkıran alev olduğunu anlatırmış efsaneler.
Bu
alev aynı zamanda Olimpiyat Oyunları’nın ilk kutsal alevi olması yönünden de ayrı
bir önem ve değer taşımaktaymış.
Bu mitos,
toprak altından çıkan tabii gazların yanmasıyla oluşan sönmeyen ateş imajından
yararlanılarak oluşturulmuş.
Homeros’un
İliada ve Odesa’sına girmiş.
Homeros’tan
sonra bu efsane Hephaistos ile birleştirilmiş ve bu topraklar üzerinde
Hephaistos kültü oluşturulmuş.
Bugün
Chimera alevinin bulunduğu Yanartaş’a çıkıldığında Volkan tanrısı Hepaistos
Tapınağı’nın kalıntıları ile karşılaşılırmış.
Ayrıca burada
Bizans Kilise kalıntıları da varmış.
Bu,
Hıristiyanlık döneminde bile bu alevin bulunduğu alanın kutsal bir alan olarak
kabul edildiğinin bir göstergesiymiş.
Ne dersiniz bu
kadar güzel olan bu yerleri şimdi sizler görmek isterseniz nasıl gidersiniz,
nereye gidersiniz onu da yazalım mı?
Antalya -
Finike yolundan Olympos’a gitmek için Ulupınar’dan harabe levhasının olduğu
yola sapacaksınız. Yol Olympos`un sahiline kadar indirecektir.
Harabelere gitmek için önce ufak bir
çayı geçeceksiniz ardından geniş bir kumsal çıkacak önünüze orada bir süre
yürüyeceksiniz. Olympos’un içinden geçen çay kenarına gelmiş olursunuz. Çayın
yanındaki yoldan ilerleyin. O yol sizi harabelere götürecektir…
Olympos’tan bir
saatte gidebilirsiniz oraya. Gitmelisiniz çünkü orası görülmeye değecek kadar
muhteşemdir… Çıralı çok ilginç bir yerdir. Yerli halk buraya yanar diyor tabi
mitolojik olayları bir kenara bırakalım ve gerçeğine bakalım dersek; burada
doğal gaz sızıntısından kaynaklanan bir yanma olduğu bilinmektedir.
Olympos öyle bir solukta anlatılmaz ki. Eskilerinden biraz dem vurduk. Birde yeni halini görseniz... Ormanı görmek zaten bu günlerde bizlere iyi gelecek en önemli enerjidir bence. Sedir ağaçlarının çeşitlilerini, çamların her tür şekil ve renkte olanlarını, sandal ağaçlarını ve ormandaki Envai çeşit ağaçları göreceksiniz bir kere oraya gitmek için. Bu ilk başta sizi yoldan çıkartacak bir davet.
Düşünün taş blokların içinden bir
cennete gideceksiniz. Durun daha bitmedi ki, Orman denilince kuş sesleri gelir
aklımıza, hayvanlar gelir. Arabanın önünden geçen bazen bir tavşan bazen bir
sincap, bazen bir geyik! Koşarlar. Siz onlardan korkmayın onlar sizden zaten
korkup kaçarlar…
Bu arada
lacivert denizi ile Akdeniz size inanılmaz bir göz ziyafeti verecektir. Aman
Allah’ım. Mevla burayı nasıl özenmiş yaratırken. Bu mavinin ismi var mı? Sadece
lacivert mi diyeceğiz benim gibi resim yapıp boya dilinden ve isimlerinden
anlayan biri bile anlatımda ne kadar aciz kalıyor bakın görün…
Birde hani yukarılarda giderken
derelerden, çaylardan söz ettim ya onlardan da çokça göreceksiniz. Eğer
mevsimin güzelliğindeyseniz çiçekleri de göreceksiniz demektir. Kır
çiçeklerini, bahar çiçeklerini, can çiçekleri… Sizlerin içinizi rahatlatacak,
gönlünüzü ferahlatacak, ruhunuzu zenginleştirecek çiçekler. Gülümsetecek
sizleri…
Tabi bütün
bunlarla arabadasınız ama yukarıda anlattığımız efsanelerde gelecek aklınıza,
onları da düşüneceksiniz. Buda sizi heyecanlandıracak. Kalp atışlarınız
yükselecek ama bu sizi korkutmayacaktır. Bu heyecan güzellikten gelmektedir…
Tahtalı Dağına
bakınız işte tam o zamanlarda…
Portakal ağaçlarına, limon ve nar ağaçlarını
izleyin. Bir kere daha halinize şükür edin. Ne kadar şanslı olduğunuzu düşünün.
Oralardasınız
bu güzellikleri görüyorsunuz, kokluyorsunuz, hissediyorsunuz.
Eee peki daha
ne istiyorsunuz?
Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder