Onlar Alın
Terlerine Ekmeklerini Batırıp Yiyorlar
Temizlik Melekleri
nazanss.blogspot.com
Ekmek parası için çırpınanların, avuçlarının
içi nasır tutanların, bedenleri yorgunluktan titreyenlerin alamadıkları
takdiri, göremedikleri sevgiyi, ilgiyi hatırlatmak istedim sizlere…
Bizler yoğun olarak çalışanlardanız.
Zamansızlığımız had safhada. Bizim evlerimizde günlük ya da haftalık veya iki
haftada bir gelen bizi derleyen toparlayan, temizleyen bayanlarımız vardır. Bu
gün onlardan söz etmek istiyorum sizlere.
Alın terlerini bizim evlerimiz de döken bu
bayanlar çoğunlukla gurbetçidirler. Memleketlerinden, ekseriyetle de köylerden
kentlere göç edenlerdendirler. Emekçiler yani… Benim güzel Nuriyem şöyle
anlatmıştı hayat serüvenini:
“Konya’dan
geldik. Eşimle geldik te iş yok güç yok. Burada bir akrabamız eşime iş
bulacağını hatta işinin hazır olduğunu söylediğinden gelmiştik.
Kaldık öylece.
Akrabamızın
hanımı evlere işe gidiyorum demişti geldiğimiz akşam.
Baktım eşim
yıkılmış, ne yapacağını bilmiyor. O gece sordum ablaya.
Nasıl işe
gidiyorsun ne yapıyorsun? Anlattı bana. Bende yaparım dedim.
Öğrenirim. Yapar
mısın? Dediğinde neden yapmayayım. Ben güçlüyüm.
Tarlada, sapanda
çalıştım bunu mu yapamayacağım.
Benim tek derdim;
kimseyi tanımam, yol bilmem, iz bilmem…
Birde benim adam
ne der bir de ona sorayım.
Demiştim.
Benim adam ne
diyecek mecbur kabul etti. İş bulana kadar diye de tembih etti.
Tamam dedim. Abla
beni birkaç gün yanında götürdü. Sonra da bana bir kapı buldu.
Nasıl çalışıyorum
anlatamam size.
Evin hanımı çok
beğendi işimi sen hafta bir gel dedi.
Üstelik yevmiyemi
bana hemen verdi. Nasıl gidiyorum eve anlatamam. Sevincimden deli olacağım.
Ne yorgunluğum
kaldı ne bir şey.
Biran önce eve
gideyim eşime söyleyim derdim o. Aldığım para da çok iyi ben onun yarısını bile
düşünmüyordum.
Bilmiyordum ki ne
verirler…
Eşim sevindi. Ben
sevindim.
Gittiğim abla
başkasına beni söylemiş, o çağırdı, sonra diğeri sonra bir başkası. İşte şimdi
boş günüm yok.”
Bu benim Nuriye’m.
Allah nazarlardan saklasın. Nur yüzlü.
Mevlana’nın memleketinden. Hamarat mı hamarat.
Kendi evini temizlese bu kadar titiz
davranmaz herhalde. Seneler oldu onu tanıyalı. İlk gün geldiği titizlikte devam
ediyor.
Tertemiz, gülen yüzlü dost bizim evimizden
biri gibi. Biz onu seviyoruz o da bizi seviyor.
Gül gibi geçiniyoruz.
Ama bütün evlere gidenler böyle değil. O
kadar farklı evlerde farklı muamele görenler var ki anlatılamaz.
Hani Yasemin Yalçın’ın komedisinde itilmiş ve
kakılmış vardı hepimiz biliriz değil mi?
Onlar bu iç karartıcı evliliği komedi tadında
işlediklerinden gülmüştük. Hala devam ediyor mu bilmiyorum.
Aslında ne kadar hayatın gerçeklerinden söz
ediyordu. Bütün gün temizliğe giden, tanımadığı bilmediği insanların
pisliklerini temizleyen bu eli öpülesi kadınlar aldıkları paraları eşlerine
verirler birde üstüne dayak yerler.
Bu reva mı? Bu madalyonun bir yüzü diğer
yüzü:
Gittikleri evlerde iyi muamele görmezler.
Nedense onlara farklı davranılır.
Onlar gerçek emekçidirler.
Alın terlerinin paraya dönüştürülmüş
halleriyle yaşarlar. Evimizi silerler, süpürürler tertemiz ederler.
Ama nedense biz onları beğenmemek üzere
kendimi hazırladığımız için ve sanki kendimiz onlardan çok iyi yapabilirmişiz
gibi hiçbir şeyi beğenmeyiz.
“Yok – yok hiç
olmamış. Bir daha sil. Beğenmedim. Bir daha süpür. Asla kabul edemem fayanslar
parlamamış bir daha parlat.”
Farkındasınız değil mi? Kelimelerin
sonlarında ‘mısın’ takısı yok. Bunu ben hiç anlamam. Anlamadım. Anlamayacağım
herhalde.
Benim iyi bir idareci olduğumu söylerler
benimle çalışanlar.
Ben personel çalıştırmanın bağırarak idare
edilebileceğine, iyi verim alınabileceğine inanmayanlardanım.
Disiplin bağırarak veya yanında çalışanları
aşağılayarak olmaz. Bazen bakışın, bazen sesin yükselmeden içindeki tın’ı karşı
tarafa zaten yeterince etkili olur.
Çok uzun yıllar önce Turizm Bakanlığının
vermiş olduğu bir seminere katılmış hatta benim gibi kıymetli çok idareci de
oradan sertifikalarımızı almıştık.
Konusu idarecilerin idare edilmesi ile
ilgiliydi.
Öyle ya siz diyelim üst seviyede bir
müdürsünüz. Size bağlı da müdürler onlara bağlı şefler ve düz personel var. Ama
düz personelin üstündekilerde idareciler.
Sizde idareci olduğunuza göre idarecileri
idare etmek durumundasınız. Konu buydu ve çok doğruydu. Bana çok etkili olmuştu
bilmiyorum başkalarına faydalı olup olmadığını.
Sizlere küçük bir hikâyecik anlatacağım.
Allah rahmet etsin babamın bizlere vasiyeti
gibi bir anlatısıydı.
Çok uzun yıllar bir baba oğlu için arkadaşı
bir esnafa gitmiş;
“Benim oğlum
burada meslek öğrensin”
Demiş. Arkadaşı;
“Benim bir
çırağım var” demiş.
Adamcağız;
“Para – pul istemiyoruz
tek burada çalışsın” Arkadaşı;
“İyide ben bunun
hesabını öte dünyada zor vereceğim ikincisini nasıl kaldırayım” demiş.
Bu benim hayatım boyunca aklımın bir köşesine
yazdığım bir nasihattir.
Personelini, emekçini kırmayacaksın. (bir gün
bunun hesabını vereceksin çünkü)
Onun iş yapmasını sağlayacaksın, disipline
edeceksin, sana saygı duymasını istiyorsan ona sende saygı duyacaksın ve
sevgini hissettireceksin.
Evine geldiği andan itibaren günahı ile
sevabı ile senin konuğun olan bu çalışanın alın terine gözyaşı ilave
ettirmeyeceksin.
Çıkarken parasını verdiğin zaman;
Allah razı olsun diyorsa ne mutlu sana.
Daha ne istiyorsun?
Bu kadınlarda senin gibi evlerinde oturmayı,
kabul günlerine, sinemaya, kafelere, arkadaşları ile takılmaya, kuaförlere,
güzellik salonlarına gidebilirlerdi.
Allah bu dünyayı deneme dünyası olarak
yaratmış. Sınanılmak için var olduğumuzu düşünürüm.
Enerjiye inanırım.
Güzel enerjilerin evrende yine bizden
gidenlerin bize döneceklerini bilirim.
Günah ve sevap gibi olduğuna inanmışımdır.
Kalp kırıklığının çok kötü olduğunu da iyi bilenlerdenim.
Evinize sizi temizlemeye gelen bu güzel
insanlara güzel davranmasını bilmeliyiz.
Soframızda birlikte yemek yemeliyiz.
Onlara iş aralarında çay ya da kahve molası
verdirmeliyiz.
Onlarında aileleri olduğunu bildiğimizden
onların ailelerini sormalıyız.
Hele devamlı gelenleriniz varsa onları
aileden biri gibi kabul etmeliyiz. İnanın bundan zararlı çıkmazsınız. Çıksanız
ne olur.
Herkes kendine yapmaz mı? Hatalı olanla
vedalaşmanız zaten sizi üzmez ki. O hak ettiğini alır ve gider. Önemli olan
değerli olanların yüzlerini güldürmeyi bilmektir.
Unutmayın kimin Allah’ın yanında daha
kıymetli olduğunu bilemeyiz.
Otorite sertlikle olmaz.
Otorite disiplinle, saygıyla kararlılıkla
olur.
Kimse hele sizin yaşınızdakiler sizin kızınız
değildir. Onlara hitap ederken kızım şunu getir bunu götür derken sizinle aynı
yaşta ise bunun çok ağır olduğunu düşünün. Hepsinin ismi vardır ve yanlarına
hanım ilavesi çok şık olacaktır. Buna inanın…
Tertemiz gönüller, tertemiz dünya diliyorum…
Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder