23 Ağustos 2017 Çarşamba


3- Baba ünlü bir müzisyen
Müzik, ruhu kelimelerden daha etkili binlerce şeyle doldurur…
MENDELSSOHN




Hayır, siz müzisyen olmayacaksınız.
Mutlu yaşayacaksınız yalnız kalmayacaksınız.



Yürekli kadınların şansla kavgaları olurmuş.



Bunun çokta düşündüğü kadar hüzünlü olmadığını eşinin bir başka kadınla olan beraberliği için kendini ve çocuklarını terk ettiği gün anladı.





3- Baba ünlü bir müzisyen
Müzik, ruhu kelimelerden daha etkili binlerce şeyle doldurur…
MENDELSSOHN


Baba ünlü müzisyen olabilir,
Belki iyide kazanabilir ama ailesi ile o kadar az zaman geçirmiş ki ömrü boyunca çocuklarının böyle yaşamasını istememiş.

O ne çocuklarının doğumlarına tanıklık edebilmiş, ne ilk dişlerinin çıkmasına, nede ilk yürümelerine.
İtiraz etmiş onlarında içlerinde kaynayan müzik dürtülerinin dışarılara çıkmasına…

Hayır, siz müzisyen olmayacaksınız.
Mutlu yaşayacaksınız yalnız kalmayacaksınız.
En büyük yalnızlık kalabalığın içinde yaşanan yalnızlıktır derler bu büyük müzisyen bunu ne kadar çok yaşamış ki müziğe gönül veren, emek veren biri olarak evlatlarının müzisyen olmalarını istememiş.
Başarmışta bir oğlunu banker yapmış. Tamam, ama küçük oğlu farklı annesi ise küçük oğlunun bir dahi olduğunun çoktan bilincinde…

Zaman anne destek olmuş.
Anne olarak ona destek olmak zorunda hissetmiş kendini ve öylede yapmış.

Oğlu altı yaşında valslar yazar olunca, tuttuğu gibi elinde,
Eşinden habersiz,
Eşinin orkestrasında keman çalan kemancıdan gizli dersler aldırmış.
Annelere bakın.
Annelerin hakkını ödemek ne mümkün!
Eşini oğlu için karşısına alan yürekli bir kadın daha!

Yürekli kadınların şansla kavgaları olurmuş.
Yürekli kadınlar şansız mı oluyordu?
Bir garip hikâyede burada!
Anne Strauss iyi bir kadın,
Bir anne ve güzel bir kadındı.
Eşinin olmadığı tüm zamanlarında çocuklarını yetiştirmek için çabalamıştı.

Bu iç denizlerin büyük denizlere aldırmaması gibi bir şey değil miydi?
O iç denizdi diğerlerini niye dert etsin ki.
O kendine yetiyordu.
Onun kendi içinde adacıkları,
Balıkları,
Mercanları,
Yengeçleri hatta kestaneleri yok muydu vardı o zaman!

Yalnız geçen gecelerini değil yıllarını sorgulamamıştı.
Eşini düşünürdü yollarda ve yalnızlıklarda diye.
Bunun çokta düşündüğü kadar hüzünlü olmadığını eşinin bir başka kadınla olan beraberliği için kendini ve çocuklarını terk ettiği gün anladı.

Sadakat neye yaramıştı.
Eşinin yokluğunu çocuklarına hissettirmemek ne iş görmüştü.
Yalnız geçen gecelerde yastıklara, yorganlara özlemle beklediği eşinin resimleri ile geçirdiği yağmurlu soğuk Viyana geceleri neyin teşekkürü ile geri gelmişti.
Dönmüştü ona.
Hiç bir şeyle…

Eşi başka bir kadını tercih etmişti.
Onu sevmişti ve gidiyordu.
Yalnızlıklarını ona yine iade ediyordu.
Üstelik artık arada var olan eşinin,
Kısa süreli yanında olmasından kaynaklanan yalnızlıklarının da bittiğini biliyordu.
Ne yazık ki sevgili eşi de biliyordu.
Kısa süre evde kaldığı zamanlarda,
Bahşedip eşine verdiği,
Lütfettiği varlığının olmayacağını anlatırken nasıl da gururlanıyordu…

Bu eşinin kompleksiydi mutlaka.
Bu nedendi?
Kendini çok önemsediğindendi…

Kocası gitmişti.
Bu neye benziyordu biliyor musunuz?
Yağmurların az yağmasına,
Karların az olup erimemesine,
Derelerin,
Nehirlerin denizi beslemek için suları az getirmesine…
Dereler az su getirdi diye koca deniz kuruyacak değil ya!

O büyük bir kadındı.
O güçlü bir kadındı.
O büyük bir denizdi.
Eşi onu besleyen büyük bir ırmaktı.
Irmak yön değiştirmiş, denize dökülmekten vazgeçmişti.
O başka bir Nehre dökülmek ya da yenisiyle birlikte daha büyük denizlere,
Yâda çok büyük olan su boşluğu okyanuslara gitmek istiyordu,

Gitmişti.
./…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder