29 Ağustos 2017 Salı


RUMELİ HİSARI TAM BİR MUCİZE
nazanss.blogspot.com



Rumeli Hisarı, İstanbul'un Sarıyer ilçesinde Boğaziçi'nde bulunduğu semte adını veren hisar.

Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul'un fethinden önce boğazın kuzeyinden gelebilecek saldırıları engellemek için Anadolu yakasındaki Anadolu Hisarı'nın tam karşısına inşa ettirilmiştir.

Burası boğazın en dar noktasıdır.
Mekânda uzun yıllardır Rumeli Hisarı Konserleri düzenlenmektedir.

Sarıyer, İstanbul'da bulunan Rumeli Hisarı, 30 dönümlük bir alanı kapsamaktadır.

Anadolu Hisarı'nın karşısında İstanbul Boğazı'nın 600 metrelik en dar ve akıntılı kısmında inşa edilmiş bir hisardır.

90 gün gibi kısa bir sürede tamamlanan hisarın üç büyük kulesi, dünyanın en büyük kale burçlarına sahiptir.

Rumeli Hisarı'nın adı Fatih vakfiyelerinde Kulle-i Cedide; Neşri tarihinde Yenice Hisar; Kemalpaşazade, Aşıkpaşazade ve Nişancı tarihlerinde Boğazkesen Hisarı olarak geçmektedir.


BUNLARI OKUDUKTAN SONRA, BİRDE DEFALARCA GİDİP HİSARI GEZDİKTEN DAHASI BOĞAZ KÖPRÜSÜNDEN GEÇERKEN HAYRANLIKLA UZAKTAN ONA SElAM VERDİKTEN SONRA GELİNDE BU MUHTEŞEM YERDEN VE BU ŞAHASERİ YAPTIRAN HATTA İNŞAASINDA BİZZAT ÇALIŞAN GENÇ, YAKIŞIKLI, AKILLI, BİLGİLİ ÇAĞ ATLATAN SULTANI ANMADAN GEÇİN.

OLUR MU HİÇ ÖYLE BİR ŞEY.
Fatih sultan Mehmet.
Nur içinde yatsın.


&


Uçak İstanbul’a inmek üzere alçaldığında Rumeli hisarına gecede olsa gündüzde olsa bakmaya kıyamazsınız. Ben boğaz köprüsünden geçerken en çok onu izlemeyi severim…

Topkapı Şifresi adlı kitabımı yazarken Fatih Sultan Mehmet ile ilgili birçok şey yazmıştım. Bunlardan biride Rumeli hisarıydı. Yapımı 90 günde tamamlanmış, muhteşem bir eser…

Birkaç defa Rumeli Hisarını gezmiştim. Bence herkesin gezip görmesi gereken bir eser… Fatih sultan Mehmet’in yaptıkları arasında o kadar inanılmazlar var ki, inanın bu da onlardan biri…

Fatih Sultan Mehmet’in bu kaleyi yapmadan önce neleri hesapladığını nasıl yaptırdığını, Bizans İmparatorunun kaleyi yapmaması için teklifini okuyunca şaşıracaksınız…
Okuduklarımı, Topkapı Şifresi kitabımda yazdıklarımı sizlere aktarmalıyım ki, Fatih Sultan Mehmet’in ne kadar büyük bir Padişah olduğunu sadece İstanbul’u aldı – tamam’la bitmediğini net anlayalım.
Gerçi bu yazı uzun oldu diyorsanız inanın onu anlatmanın binde biri…

Osmanlı Sultanı İkinci Mehmed, gerek dedelerinin ve gerekse babasının girişmiş oldukları büyük ve cür'etli teşebbüsü gerçekleştirmek istiyordu.

Tabiat ve coğrafya, İstanbul'u, doğu ve batıdaki Osmanlı ülkelerine merkez yapmıştı. Konstantiniyye, başka bir devletin elinde kaldıkça Osmanlı ülkesi, Hristiyan istilasına açık bulunacağı gibi, Avrupa ile Asya arasında ki bağ ve alaka da emniyete alınamazdı.

Böylece devlet, tam ve sağlam bir vücut olacak yerde, gövdesi ortasından ikiye bölünmüş olarak parçalanmak tehlikesine maruz kalırdı.
Gerçekten şu ana kadar, Osmanlılar tarafından İstanbul'un fethi için yapılan teşebbüslerin her birinde bir engel çıkarak veya çıkarılarak muvaffakiyet önlenmişti.

Fakat burası, imparatorun elinde bulundukça Osmanlıların Rumeli'ye tamamen hâkim olmaları mümkün değildi.

Nitekim Varna muharebesine gidilirken, Çanakkale'nin ve hatta Sarayburnu ile Boğaza doğru olan yerlerin düşman tarafından tutulmuş olması, bu arada İstanbul'un da, düşmanı teşvik eden imparatorun elinde bulunması yüzünden büyük tehlikeler altında Ceneviz gemilerine 40 bin duka altın verilerek Rumeli sahiline geçilebilmişti.
Su halde, iki kıtadaki Osmanlı hâkimiyetinin, devamlı olarak sinsi bir siyasetle, Osmanlılar aleyhinde çalışan Bizanslılar yüzünden, ne kadar korkunç tehlikeler arz ettiğini hadiseler göstermektedir.

İkinci Mehmed, Karaman seferinden dönerken Çanakkale Boğazı'nın Frenk gemilerince tutulduğu haberini alınca, İstanbul Boğazı'na gelip babasının geçtiği yerden Rumeli sahiline geçer.

Bu geçiş esnasında, Anadolu Hisarı'nın karşısına bir kale yapılmasını emreder.

İstanbul'un fethinden başka bir şey düşünmeyen Sultan Mehmed, bütün planlarını onun üzerine koruyordu.

Bunun için atılan ilk adım, Boğazkesen Hisarı'nın inşası oldu.
Askerî ehemmiyeti kadar abidevi değeri de yüksek olan bu muazzam kalenin inşası, Türk tarihinin varmış olduğu seviyeyi göstermesi bakımından önemlidir.

Dört buçuk ay gibi akıl almaz derecede kısa bir zamana sığdırılan bu inşaat, gerek tuttuğunu koparan bir teşebbüs, teşkilât, idare ve ikmal dehası olarak hükümdarın; gerek yardımcı ve tatbikatçı olarak fikri, madde planında gerçekleştiren kütlenin yüksek bir teknik seviyesine şehadet etmektedir.

Osmanlıların, iki kıta arasındaki gidip gelmeleri esnasında, tehlikelerle karşı karşıya gelmelerinin kazandığı tecrübeleri, henüz kuvvetli bir donanmaya sahip olamayan bu devlet için, İstanbul'a sahip olmaktan başka çare olmadığını ortaya koymuştu.

Tehlikeli durumlar, ancak bu sayede atlatılabilirdi.
Böylece, padişahın emri üzerine, Karadeniz'den gelecek her türlü yardıma mani olmak ve iki sahil arasında karşıdan karşıya geçmeyi sağlayabilmek için, Boğazkesen Hisarı denilen Rumeli Hisarı'nın yapılmasıyla ise başlandı.

Sultan Mehmed, Karaman seferinden Edirne'ye döner dönmez, Anadolu ve Rumeli'ye fermanlar göndererek bin kişilik bir inşaat ustası kadrosu ile o miktarda amele ve kireçci istediği gibi inşaata ait malzemenin ilkbahara kadar hazırlanmasını emir ile boğazda bir hisar yaptırılacağını bildirir.

Bizans tarihçisi Dukas, bu haber üzerine gerek İstanbul, gerekse diğer yerlerdeki Hristiyanların nasıl büyük bir telaşa kapıldıklarını şu cümlelerle belirtir:

"İstanbul'da, bütün Asya ve Trakya ile adalarda bulunan Hristiyanlar, bu haberi duyunca çok üzüldüler. Aralarındaki konuşmalarda bundan başka bir şeyden bahsetmiyorlardı.
Ancak "artık İstanbul'un son günü geldi, milletimizin yok olma çanları çalmaya başladı.
Deccal in günleri geldi, ne olacağız?
Ne yapalım? Ey Allah'ımız! Canımızı al ki, bu kulların, şehrin yok oluşunu kendi gözleri ile görmesinler. Senin düşmanların, bu şehri muhafaza eden azizler nerededirler demesinler."

Bu münacatı yalnız İstanbul halkı değil, Anadolu'da dağınık surette ikamet eden, adalarda ve garp vilayetlerinde bulunan Hristiyanlar ağlayarak bağırıyorlardı.

"Kulle-i cedide"
Diye de isimlendirilen günümüzdeki Rumeli Hisari'nda, Fâtih'in vakfiyesinden anlaşıldığına göre bir de cami vardı.
Bu camide vazife gören imam (hitabet vazifesi dâhil), bu hizmete karşılık her gün 6 akça, müezzin (temizlik işleri dâhil) 4 akça ücret alıyordu.

Adı geçen hisarın yeri tespite çalışılırken boğazın en dar yerindeki (660 m.) bu noktanın seçimi, askerî sevk ve idare bakımından önemli idi.
Bu yeni hisarın, karşısındaki hisar ile birlikte boğaz geçişini kapatabilmesi tasarlanmıştı.

Geçişi, makaslama ateş ile önlemek ve akıntılar yüzünden gemilerin burada, yani hisarın bulunduğu kıyıya yaklaşmak zorunda kalacaklarından istifade ediliyordu. Hisar, yaklaşan hedefleri toplarının en uzak mesafesinden karşılayarak, güneyde en uzun mesafeye kadar takip edebiliyordu.

Sultan Mehmet’in kale yaptırmak istediği mevki, Bizanslıların Hermaneum Promontarium dedikleri, boğazın en dar yeri olup, milattan beş asır önce İran Şahı Dârâ, muazzam ordusu ile buradan Avrupa kıtasına geçmişti.

Hisarın yapılması ile ilgili hazırlıklar üzerine telaşa düşen imparator, Edirne'ye elçiler gönderdi.
Bunlar, aldıkları talimat gereği, Padişahla anlaşabilmek için her fedakârlığa katlanacaklardı.
İmparator, elçiler vâsitasiyle I. Murad'dan itibaren gelip geçmiş bütün pâdişahların, İstanbul'un hariminde bir kale yapmak ve hatta bir kulübe bile yapmak istemediklerini, Yıldırım Bâyezid'in, Manuel'in muvafakati üzere Türklerle meskûn olan Anadolu sahilinde ki kaleyi (Anadolu Hisarı) yaptırdığını bildirdikten sonra, kale yaptırmak suretiyle Frenklerin gidip gelmelerine mani olmak ve gümrük resimlerini (vergi) hiçe indirip İstanbul'u aç bırakmak istediğini beyanla bunu yapmaması için ne istiyorsa onu vereceklerini bildirmişti…

Sultan Mehmed, imparatorun gönderdiği elçiler vâsıtasiyle söylenilen şeyleri dinledikten sonra:

"Ben, şehirden bir şey almıyorum.
İmparator, şehrin hendeğinden dışarı hiç bir şeye malik değildir.
Şayet Mukaddes Ağız'da (Boğaz'da) bir kale inşa etmek istersem, beni men etmeye hakkınız yoktur.
Her yer benim mülküm altında bulunuyor.
Anadolu yakasında bulunan kaleler benimdir ve bunların içinde oturanlar da Türk’türler.
Garpta meskûn olmayan yerler de benimdir.
Bizans'ın orada oturmaya hakları yoktur.
Macar Kralı üzerimize yürüdüğü zaman o karadan gelirken, Frenklerin kadırgaları Ege Denizi Boğazına gelerek Gelibolu Boğazını kapatarak, babamın Trakya'ya geçmesine mani oldular.
O zaman babam, Mukaddes Ağız'ın yukarısına çıkarak babasının inşa eylediği kaleye yakın bir yerden Allah'ın inayeti sayesinde kayıklar ile boğazı geçti. Binaenaleyh, babamın boğazı geçmek için ne zorluklara katlandığını ve ne sıkıntılara girdiğini pekâlâ bilirsiniz.
Babamın, İstanbul Boğazını geçmemesi için imparatorun kadırgaları keşiflerde bulunuyorlardı.
Ben, daha çocuktum. Edirne'de oturuyor, Macarların gelmelerini bekliyordum. Macarlar, Varna civarındaki yerleri yağma ediyorlardı.
Bunları gören imparatorunuz seviniyordu.
Müslümanlar ise ıstırap çekiyorlardı.
Kâfirler de sevinç ve meserret içinde idiler.
Çok büyük tehlikeler ile boğazı geçen babam, karşı tarafa geçer geçmez, Anadolu kıyısında bulunan kalenin karşısına, garp tarafında diğer bir kale yaptıracağına yemin etti.
O, bu yemini yerine getirmeye muvaffak olamadı.
Allah'ın inayeti ile bunu ben yapmak istiyorum.
Neden buna mani olmak istiyorsunuz?
Memleketimde istediğimi yapmaya gücüm yetmeyecek mi?
Gidiniz ve imparatora deyiniz ki, şimdiki Padişah eski padişahlara benzemiyor. Onların yapamadıkları şeyleri bu kolayca yapabilecektir.
Onların istemedikleri şeyleri, bu isteyecek ve yapacaktır.
Şimdiden sonra bu husus için gelenlerin derisi yüzülecektir."

Dukas'ın, bu ifadelerinden anlaşıldığına göre Sultan Mehmed, Rumeli Hisarı'nın inşasına mani olmak isteyen Bizans İmparatoru'na, tarihî hadiseleri hatırlatmak suretiyle bu teşebbüsündeki haklılığını ispat etmeye çalışır.
Onun için bu işten vaz geçmesinin mümkün olamayacağını tehdit yollu bir tarzda ona bildirir.

Rumeli Hisarı'nın yapılması hazırlıklarına 1451–52 kışında başlanmıştır.

İlkbaharın başlangıcında Mart ayının sonlarına doğru, Rumeli tarafına Anadolu Hisarının karşısına bol miktarda inşaat malzemesi, usta, amele ve kireççi gelmişti. Kereste İzmit ile Karadeniz Ereğlisi'nden, taşlar ise Anadolu tarafından getirilmişti.

Çalışmak üzere külliyetli miktarda insan gelmişti.
Sultan Mehmed, bu sırada kara yolu ile boğaza gelerek bilirkişilerle (teknik eleman, mühendis) o havaliyi gezdi.

Denizin akıntısı hakkında malumat aldı.
İki sahil arasındaki mesafeyi ölçtürdü.
Kalenin yapılacağı sahayı kendisi tayin ile hududunu tespit ettirdi.

Bundan sonra bir rivayete göre önce kıyıda, hisarın güney-doğu köşesindeki kule inşa edilerek malzeme ve çalışmaların selameti emniyete alınmıştır.

Fâtih Sultan Mehmed, hisarın duvarlarının "Muhammed" kelimesi seklinde olmasını istediğinden planını da ona göre tasarlamıştı.

Buna göre her "Mim" (M) harfinin yerinde bir kule bulunmasını arzuluyordu. Kulelerden ikisi, birbirinin yanında ve burunun eteğinde idi...

Üçüncüsü denize daha yakındı. "H" ve "D" harflerinin bulundukları yerlerde istihkâmlar yapıldı.

Padişah, bunların yapılmasına özen gösteriyor ve bizzat nezaret ediyordu.

Gerçekten üç köşeli olarak düşünülen hisarın projesi, bizzat Sultan Mehmed tarafından tasarlanmıştı.
Eski an'ane ye uyularak, hisarın yapılmasında devletin ileri gelenlerinden de faydalanıldığı ve bunların, masraflara katıldıkları görülür.
Bu insanların, kule ve surların bir kısmının yapılmasına nezaret ettikleri anlaşılmaktadır.

Nitekim hükümdar, kale inşasını üç vezir arasında taksim eder.

Üç köşenin doğuda, yani deniz sahilinde olan bir köşesine akropol olarak gayet metin bir burç yaptırma vazifesini Halil Paşa'ya verdi.
Yamaçta, yani güneyde bulunan diğer köşeye büyük bir burç yapılmasını Zağanos Paşa’ya ve üçüncü köşeye, yani kuzeye düşen tarafa yapılacak burcu da Saruca Paşa'ya verdi.
Vezir Şehabettin Paşa da bütün inşaata nezaret etti.

21 Mart 1452'de inşaatına başlanan Boğazkesen (Rumeli) Hisarı, Temmuz ayının sonlarında tamamlandı.

Topkapı Şifresi kitabım onu anlatmaya yetmedi.
Benim acilen onunla ilgili bir kitap daha yazmam gerekiyor.

Allah’a emanet olun…

Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder