26 Ağustos 2017 Cumartesi



Herakles ve İphikles
BÜYÜK BEBEK YILANLARA BAKIYOR!

nazanss.blogspot.com





Zeus’un Aşkları kitabımdan, dayanamadım alıntı yaptım.
Çünkü enteresan,
Çünkü çok güzel,
Çünkü çok gizemli…

Bir hayli yükselmişlerdi. Kulenin açık olan yerinden gördükleri onları şaşırtmış heyecanlandırmıştı… Büyük bir sepet vardı ve içinde iki bebek uyuyordu. Bebeklerden biri diğerinden farklı görülmekteydi. Daha iri ve güzeldi… Adeta ışık saçmaktaydı. Ayrıca garip bir şeyde vardı. Bebeğin olduğu yere bir ışık gelmekteydi sanki! Bebek uykudan uyandı. Ağlamadı, bağırmadı. Sadece yukarılara bakıyordu. Rüya heyecanlanmıştı.
“Ben bir şeyler hatırlıyorum… Bunları? Evet. Evet… Ben bu olayı biliyorum. Bu bebekleri tahmin ediyorum.” Elif şaşırmıştı.
“Rüya iyi misin? Neler sayıklıyorsun? Nereden bileceksin?”
“Bu küçük bebekler Herakles ve İphikles…” Elif güldü.
“Tabii… Tabii… Şaşırdın mı kızım sen ne diyorsun?”
Didar teyzesinin elini tuttu… Heyecandan titriyordu. Elif’i duymamış gibi teyzesine sordu.
“Teyze ciddi misin? Ne olur doğru olduğunu söyle. İnanamıyorum. Senin anlattıkların benim incelemelerim!”
“Evet. Yanılıyor olamam.” Elif sıkılmıştı.
“Size neler oluyor?” Rüya oldukça sakin…
“Sanıyorum bir hikâyenin içine giriyoruz.”
“Nasıl giriyoruz. Ne gördün. İkiniz niye böyle şaşkınsınız?”
Rüya Elif’e baktı.
“Sana anlatmak biraz zor. Sen mantığınla hareket eden gerçekçi birisin. Senin böyle bir şeyi anlaman çok zor! Şimdi ben sana desem ki biz yunan Tanrılarının hayatlarının bilmiyorum ama bir bölümündeyiz ya da onları görüyoruz ne dersin?”
“Oha yani oha derim herhalde. Rüya kafayı mı yedin sen? Ne dediğinin farkında değilsin.”
“İyide o zaman Tanrıça Artemis’i görünce çok şaşırmadın. O tanrıçaydı ve Yunan Tanrıçalarından biriydi. Şimdi ben sana sadece gördüğümü anlatıyorum.”
“Ben korkuyorum ve kabullenmek istemiyorum. Artemis’miydi, o değil miydi ne biliyim ! Hayal meyal bir şeydi. Beklide sen öyle sandın. Hem hatırlamaya çalışıyorum da öyle net bir şey de görmedim. Siz gördünüz mü çocuklar?”
Çocuklar bebeklere bakıyor gülüyor kendi aralarında konuşuyorlardı. Elifin söylediklerini duymamışlardı… Elif çaresiz Rüya’ya baktı.
“Sen ne anlatmak istiyordun?”
“Benim anlatacaklarımı çok iyi anlamanızı beklemiyorum. Biranda sindirilecek şeyler değil tabi bunlar. Sizlerin şaşkınlığını anlıyorum. Ben o kadar uzun zamandır bunların içinde gibiyim ki beklide ben hayal ediyorum diye düşünüyorum ama bakıyorum benim gördüklerimi sizde görüyorsunuz. O zaman bu sadece hayal değil.”
“Ne yazık ki hayal değil. Rüya o kadar çok istedin ki o dönemlerde olmayı. Allah dualarını mı kabul etti herhalde... Öyle olsa bile bize haksızlık yapmış olmaz mı? Ben hiçbir zaman istemedim.”
“İyide hani anlat diyordun gazetedekilere hava atıyorum diyordun ve her şeyi öğrenmek istiyordun.”
“Evet. Bak kendin söyledin. Hava atmak için dinliyordum. Şu başıma gelenlere bak. Bileydim ben de dersimi çalışırdım.”
“Ah Elifim. Sakin ol. Lütfen sakin ol. Panik yapma. Ne kadar sakin olursak hepimiz için o kadar iyi olur. Ben anlatırım her şeyi evde konuştuğumuz gibi yapalım sıralayalım ki aklımızda kalsın. Çocuklar sizlerde dinliyor musunuz?”
“Evet.”
Çocukların bir ikisi ‘evet’ demişti ama onların akılları çok karıştı. Onlar bebekleri izliyorlardı. Oyun gibi geliyordu bir kısmına ki hiç şikâyet etmiyorlardı.
“Bu bebekleri anlatmam için yine Zeus’tan söz etmem gerekecek.”
Elif yüksek sesle konuştu.
“Ona ne şüphe. Yunan mitolojisinde onun olmadığı bir şey var mı?”
“Canım sinirlenme. Ben evde demiştim hatırlıyor musunuz? Durmadan da ben evde demiştim demekte istemiyorum. Komik mi oluyor saçma mı oluyor.”
Elif hemen cevap verdi.
“Nasıl komik olabilir bu durumda Allah aşkına Rüya…”
“Haklısın canım. Saçma oluyor. Neyse ben anlatayım o zaman.
Zeus Thebai kraliçesi Alkmene’ye ilgi duyuyordu.”
“Zeus’un ilgi duymadığı kadın var mı acaba?”
“Elifim sakin ol canım. Bölmede bir nefeste anlatayım.”
“Tamam. Anlat lütfen.” 
Kraliçenin kocası Kral Amphitryon savaşa gidince Zeus, kocasının kılığına girmiş kadının yanına gitmiş.”
Elif hala çok sinirliydi. Bağırarak konuşuyordu.
“Adamda sınır yok ki. Bir kere kime, neye benzemek isterse benziyor… Şekil değiştirmesi gerekirse değiştiriyor.”
Elif bir anda bir şey hatırlamış gibi durdu Rüya’nın yüzüne baktı.
“Rüya sen sakın Zeus olmayasın. Ya da Zeus şu anda burada da senin görüntünde mi bize görünüyor.”
Rüya gülümsedi.
“Saçmalama Allah Aşkına. Yok, daha neler?”
“Öyle adam boğa oluyor, kuş oluyor yağmur oluyor ne var Rüya’da olur.”
“İyide gülüm bizim ne alakamız var Zeus’la?”
“Sence yokta burada ne işimiz var?”
Rüya kızmıştı. Sabrı taşmıştı. Sesini yükseltti.
“Of Elif gerçekten sıkıldım. Yemin ediyorum ki çok bunaldım ve sıkıldım. Ben ne yapabilirim. Tamam, ben de şu andan itibaren susuyorum. Ne gelirse hakkımızda hayırlısı gelsin diyorum. Yetti ama ya…”
İkisinin arasındaki gerginlik çocukları ürkütmüştü. Çiçek’le Nidar ağlamaya başladıklarında Rüya bir anda ne yaptıklarının farkına vardı. Diğer çocuklarda kızlar ağlayınca ağlamaya başladılar. Elif Muhtar’la göz göze gelince Muhtar’ın gözlerindeki kızgınlığı gördü ve ürktü… Bütün bunlara sebep olduğunu bir kez daha anlamak iyi gelmemişti ona. Gözlerini kapattı. Derin - derin nefes aldı.
“Hepinizden özür diliyorum. Rüya ilk başta senden özür diliyorum. Benim sinir sistemim sizlerin kadar sağlam değil. Bakın halimize çocuklar! Sizler Elif ablanızdan daha güçlüsünüz. Bu bana hiç iyi gelmedi açıkçası…”
“Hafifçe gülümsedi. Çocuklara baktı.
“Ben bu kadar korkak mıyım? Özür dilerim. Özür dilerim. Şu andan itibaren bende sizler kadar cesur olacağım. Rüya ablanızdan bir kez daha özür diliyorum. O beni affeder. Çocukluktan beri biz didişiriz siz merak etmeyin. Burada kavga eder burada sarılır barışırız. Öyle değil mi Rüya?”
Rüya Elif’e bir süre baktı. Gülümsedi.
“Çocuklar bu Elif ablanız böyledir işte. Konuşur. Sizi kızdırır. Sonrada hiçbir şey yokmuş gibi konuşur ve güldürür. Onun için ona hiç kin duyamazsınız. Biliyorsunuz değil mi? Erdemli, iyi kalpli güzel insanlar özür dilemesini bilen insanlardır. Bizde böyle insanları severiz. Gel Elifim öpüşelim de barışalım.”
“Biz küs değiliz. Biz hiç küsmeyiz. Tabi ki tartışacağız ama dozunu ben ayarlayamadım bu sefer.”
Sesini alçalttı çocuklara gülümseyerek bakarak konuştu.
“Ben suçluyum değil mi? Rüya ablanızı kızdırdım.”
Çocuklar başları ile ‘evet’ dediler. Sonra hepsi Elifin yaptığı komik yüz hareketlerine güldüler. Elif kahkaha attıktan sonra;
“Evet, Rüya nerede kalmıştık. Hatırladım sen Zeus’tan söz ediyordun.”
“Evet. Ben Zeus’tan söz ediyordum. Alkmene’nin kocasının şekline girmişti. Hatırladınız…”
Başları ile onayladıklarından sonra Rüya kaldığı yerden devam etti.
“Alkmene, kocası zannettiği Zeus’la birlikte olmuş. Ne bilsin eşi olmadığını. Zeus sabah gitmiş. Biraz sonra kadının gerçek kocası gelmiş. Kadının yanına girmiş. eşi ile birlikte olmak istemiş. Olmuşlar. Buraya kadar gelişen olaylar böyle. Kadıncağız iki ayrı kişi ile birlikte olduğunu bilmiyor tabi. Bir süre geçmiş aradan kadın eşine o gece neden o kadar istekli olduğunu sorduğunda eşi çok şaşırmış. Hele karısının bütün gece diye söze başlaması kralın kafasını karıştırmış.
Amphitryon önce anlamamış. Sonra karısının kendisini aldatmış olduğuna ikna olmuş. Karısına eziyet etmeye başlamış. Bir sürede eziyet etmiş. Zavallı kadın ne olduğunu bilmiyor eşinin bu yaptıklarına bir anlam veremiyormuş. Çok üzülüyormuş.”
Elif dayanamamıştı. Konuşmak için parmağını kaldırdı.
“Şimdi bir şey desem Rüya bana kızacaksın ama bu Zeus’un yaptığı iş mi? Zavallı kadının suçu ne?”
“Haklısın suçu yok. Zaten eşini çok sevdiği onu Zeus tanrıların tanrısı olsa bile aldatmayacağı için Zeus eşinin kılığına girerek kadına yaklaşmış.”
“Yazık kadın her zamanda acı çeken taraf…”
“Olympos’tan durumu izleyen Zeus, daha fazla dayanamamış. Aşağı inmiş ve Amphitryon’a gerçeği anlatmış.”
“Hayda adam ne yapsın şimdi? Kızamaz bir şey söyleyemez. Üstelik eşine de bir şey söyleyemez. Zeus yukarıda aşağıda ne var ne yok gözetliyor. Zor bir durum…”
“Öyle…  Tanrıların Tanrısının karşısında bir şey söyleyemeyeceğinden kral durumu kabullenmek zorunda kalmış.”
Elif güldü.
“Koskoca Zeus nasıl itiraz etsin. Kabullenecek tabi…”
“Öyle yapmış oda… İşler bundan sonra biraz değişmiş. O gece iki ayrı ilişkiden dolayı Alkmene iki ayrı bebeğe hamile kalmış. Bu bebeklerden biri Herakles diğeri ise İphikles.”
“Olaya bak Muhtar ne kadar şaşırtıcı şeyler bunlar. Aynı gece iki ayrı erkekten hamile kalıyorsun üstelik biride Tanrıların Tanrısı Zeus.”
“Evet, Elif abla...” Rüya;
“Bundan sonra olanlar asıl akıl almaz olanlar… Zeus Perseus soyundan doğacak ilk çocuğun Argos üzerinde hüküm süreceğini söylüyor. Olympos’ta oğlunun ileride büyük bir kahraman olacağından da söz edince olanlar oluyor. Hera bütün olayları anlıyor ve inanılmaz bir kin sarıyor her tarafını. Kin her geçen gün büyüyor - büyüyor. Hera doğumlardan sorumlu kızı tanrıça Eileithyia ve kader tanrıçası Moira’lara Alkmene’nin bebeklerinin doğumlarını geciktirmelerini istiyor. Onlarda yapıyorlar.”
“Bu Hera’da kocasından kalır yanı yok yani.”
“Hatırladınız mı? Zamanla kocası gibi olmuş demiştim. Bu da bir örneği tabi…”
“Evet. Ne kadar zalimmiş?”
“Evet. Herakles’in kuzeni Eurystheus ise doğumun olması için uğraşıyor.”
“Vah zavallı kadına bak çektiği cezaya suçsuz ama suçlu gibi cezalandırılıyor.”
“Öyle oluyor. Bu doğumun olmaması için büyüler yapılıyor. Hera etkili, kızları etkili… Sonra bir oyun oynuyorlar ve büyü bozuluyor doğum oluyor. Hera’nın kinini düşünün artık. Bu kinle neler yapabilir. Bakın işte Hera’nın yapacaklarından birini görüyorsunuz. Bu iki bebekten diğerinden farklı olan Herakles öbürü de kardeşi İphikles hepimiz bunu anladık değil mi?”
“Evet anladık.”
“Bakın ikisi birbirinden ne kadar farlı.”
Muhtar çığlık atar gibi konuştu.
“Benim gördüğümü görüyor musunuz?”
İçeri iki büyük yılan süzülerek giriyorlardı. İri değişik olan bebek onları gördü.
Çocuklardan biri bağırdı.
“Büyük bebek yılanlara bakıyor.”
Herakles bebeğin gözlerinden ateş fışkırmaktadır adeta. İki yılan iki yan tarafından süzülerek ona doğru gelirken;
Çiçek çığlık attı.
“Yılanlar bebekleri öldürecekler. Yılanlar bebekleri sokacaklar.”
Rüya çocuklardan elini çekip Çiçeği sakinleştirmek ister ama ellerini birbirinden ayıramadıklarından ellerini çekemez. Sadece sakinleştirici bir sesle;
“Çiçek göreceksin yılanlar bir şey yapamayacaklar. Geldiklerine pişman olacaklar. Üstelik sadece o değil Tanrıça Hera’da pişman olacak.”
Elif şaşkınlıkla arkadaşına baktı.
“Hera’mı ne alaka!”
“O yılanları Hera gönderdi.”
Elif güldü.
“Tabi... Tabi sen yanındaydın sanki!”
“Bekle gör yılanların başına gelecekleri.”
Yılanlar iyice yaklaşmıştı. Sepetin iki yanından başlarını bebeklere doğru yaklaştırıyorlardı. İphikles uyanmıştı. O yılanları görmüş olmalı ki korkmuştu. Bağırarak ağlamaya başladı. Herakles yılanların ikisini de boyunlarından kavradı.
Aynı anda içeri babaları elinde kılıçla girdi. Gördüklerinden adım atamadı orada öylece kaldı. Herakles yılanların boyunlarından tuttu ve sıktı ikisini de boğdu. Sonra onları duvarla fırlattı o kadar sert fırlatmıştı ki yılanlar parçalandı. Babaları korku ve şaşkınlıkla olanları izliyordu. Çocuklar, Rüya Elif gibi… Hepsi donmuş kalmışlardı.
Bir süre zaman durmuş gibi oldu. Nefeslerini tutmuşlar gözlerini açmışlar şaşkınlık içinde bakıyorlardı. Sonra şaşkınlıkları yerini sevince bıraktı. Kızlardan biri sessizce;
“Bebekler kurtuldu. Küçük bebek çok güçlü, canavarları öldürdü. Aferin ona.” Dediğinde Rüya Çiçeğe baktı gülümsedi.
“Evet. O çok güçlü.”
Hepsi gülüyorlardı. Kral kılıç elinde öylece kalakaldı. Şaşırmıştı. Bir süre çocukları izledi. Şaşkındı. Rüya sessizce;
“Kral Kâhinle konuşacak ve Kâhin ona Herakles’in hayat akışından biraz anlatınca Amphitryon bu çocuğun bir tanrı çocuğu olduğunu anlayacak.”
Muhtar heyecanlanıştı.
“Öylemi… Bakar mısın çocuğa bakarak nasıl düşünüyor.”
Kral bir süre daha baktı sonra hızla oradan ayrıldı…
Rüya heyecanla anlatıyordu.
“Yıllardır bu konuda o kadar çok şey okumuş öğrenmiştim ki ama kimse ilgi duymuyordu, kimseye bir şey anlatamıyordum. Elif sen bile beni hiç dinlemedin. Bakar mısın benim şansıma şimdi isteseniz de istemeseniz de beni dinlemek zorundasınız. Bu beni keyiflendiriyor ne garip ama gerçek bu.”
Elif yüzünü buruşturdu.
“Pes diyorum başkada bir şey demiyorum. Ben mi seni dinlemedim. El insaf yahu… Yunan tanrıları ile yatıyoruz, Yunan tanrıları ile kalkıyoruz. Daha ne yapalım.”
“Peki, o zaman madem o kadar anlatmışım neden bu olaydan haberin yok. Çünkü bu bebek çok önemli biri… Nasıl bilmiyorsun. Bak dinlememişsin.”
“Beklide sen anlatmamışsındır. Niye öyle düşünmüyorsun?”
“Beklide… Haklısın.”
Çocuklar iki büyüğün konuşmasını dinliyorlardı. Rüya çocuklara baktı hafifçe gülümsedi.
“Hiç korkmuyoruz değil mi? Film izliyor gibiyiz. Beklide hepimiz rüya görüyoruz. Biraz sonra uyanacağız. Hazır rüya görüyor iken iyi görelim. Hiç korkmayalım, üzülmeyelim uyanınca birbirimize anlatırız.”
Gülümsedi. Bebeğin olduğu yere dikkatlice baktı. Sonra şaşkın heyecanlı sordu.
“Ne oluyor bebeğe bakın.”
O anda çirkin bir kadın sesi aslan gibi kükreyerek duyuldu. Bu ses kulakları tırmalayacak kadar tiz bir sesti. Durmadan konuşuyordu ama hangi dilde konuştuğu belli değildi. Ne dediğini anlamadılar. Kızgın çok kızgın olduğu sesinin sertliğinden anlaşılmaktaydı… Kadının sesi o kadar yüksek tiz ve iticiydi ki bebekler rahatsız oldular. Daha ufak olan ağlamaya başladı ama daha büyük olan yattığı beşiğin içinde yavaşça oturmaya çalıştı ve oturdu. Elif çığlık attı.
“Bebeğe bakın diyorum size. Lütfen benim gördüklerimi görmüyor musunuz? Size de acayip gelmiyor mu?”
Muhtar şaşkınlıkla bağırdı. Oysa oldukça sakindi. Şimdi telaşlı ve yüksek sesle konuşuyordu…
“Bebek büyüyor Elif abla bebek büyüyor.”
Elif konuşamayacak kadar şaşkındı. Başını ‘inanamıyorum’ dercesine sallıyordu.
Rüya’nın yüksek sesi hepsine tokat gibi indi. Rüya bu kadar bağırıyorsa bu işte bir iş vardı.
“O Herakles. O en büyük tanrı. O kuvvet tanrısı…”




Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder