26 Ağustos 2017 Cumartesi


Kim Apollon’a âşık olabilir ki?

ÖLÜMSÜZ AŞKLAR

YUNAN MİTOLOJİSİNDEN BİR ESİNTİ

nazanss.blogspot.com


Bir aşk daha anlatacağım size.
Aşk yazar oldum son günlerde nedense.
Neyi okusam altından aşk çıkıyor, neyi incelesem yine aşkla karşılaşıyorum.

Marcel Proust demiş ki:
"Sevdiğimiz zaman, aşk o kadar büyüktür ki içimize sığmaz; sevdiğimiz insana doğru yayılır, onda kendisini durduran bir yüzey bulur; bizi gidişten daha fazla büyülemesinin sebebiyse, kendimizden çıktığını fark etmeyişimizdir."

Aşk böyle bir şey,
Aşkı için ömrünü harcayanlar yok mu? Var elbette.
Tarihe adı geçmiş nice âşıklar var.
Bazı aşklar mucizelerin olmasına sebep olmuş.
En büyük aşk kavuşulmayan olanı demiş bir bilirkişi.
Demek ki kavuşunca aşk acısı azalıyor. Bitmiyor elbette sadece sakinlik, dinginlik geliyor hayata.
Bazı aşkları doğa kutsuyor,
Bazılarına aşklarını ölümsüzleştiriyor.

İster masal deyin, isterseniz;
“Hadi canım sende safsata bunlar inanmayın” deyin.
Bu zaten inanmak değil,
Bu bir çeşit düşünme,
Yine tekrarlıyorum;
“Bilgi arsızlığı – öğrenme isteği”

Benim bu gün anlatmak istediğim biz Türklerin tutku halinde vazgeçemediğimiz bir eğlence şekli.
Hayır – hayır!
Bu eğlence dedimse, vur patlasın-çal oynasın misali değil.
Tam tersi;
Bir yere oturuyorsunuz, bazen sohbet ettiğinizde, kimi zaman televizyon izlediğinizde, canınız sıkkınken de yapabiliyorsunuz, neşeniz yerindeyken de.
Bu ne mi?
Durun canım önce ben hikâyesini anlatayım,
Siz sonra yorumunuzu yapın.

Bu hikâyenin çeşitli versiyonları var.
Ben bana iyi gelini yazmalıyım diye düşündüm.

Hani masal anlatırken bir varmış, bir yokmuş denir ya! Müsaadenizle ben de öyle başlayacağım sözlerime.
Tabi bu masal değil.
Bu mitoloji ve seri kitaplarını yazdığım ve bu konuda mütevazı olmayacağımı kendime söz verdiğim Yunan mitolojisinde geçen bir olayı aktaracağım sizlere.
Belki biliyorsunuz, ben bilmeyenlere seslenirim o zaman.

Aşkların karşılıksız olanlarını biliriz.
Biliriz bilmesine de bir ömrü o aşka sadece bakmak, onu görmek için harcayanları bilir miyiz?
Belki vardır ama ben şahit olmadım.

Âşık olduğunuz kişi öyle eften püften biri de değil.
Âşık olduğunuz kişi;
Aşkın kahramanı,
Müziğin,
Şiirin,
Sanatın ve özellikle güneşin tanrısı Apollon.
Buyurunuz.
Tabi ki zor diyeceksiniz.
Peki, kim âşık olmuş.
Oda sıradan biri değil ama o kadar!
Bir Apollon değil. Değil derken ona emsal değil demek istedim.

O bir peri kızı…
Çok güzel bir peri kızı.
Altın renginde saçları,
Deniz mavisi gözleri,
Dünyalar güzeli bir peri…

İsmi; Clytie
Âşık olduğu; Güneş tanrısı Apollon

Onun tek düşüncesi, aşkıdır.
Denir ya deli divaneye dönmüş aynen öyle olmuş bu peri kızı.
Kır bayır demez dolaşırmış.
Öyle gökyüzüne bakarmış.
Tek dileği aşkının yüzünü görmekmiş.

Sabahları umutla uyanır, onun ilk ışıkları ile başını ona çevirir, o ne tarafta ise o tarafa bakar, gözlerini kırpmaz, bir an görülürse ve ben görmezsem diye telaşlanırmış.
Sonunda dayanamamış.
Dile gelmiş, Güneş tanrısı Apollon’a seslenmiş.

“Sana aşığım ben, senden vazgeçmem, hep seni gözlerim. İstersen sen beni görme, istersen beni yak kavur, ben aşkımdan vazgeçmem”

Güneş tanrısının çok mu umurundaydı.
Güldü geçti. Hatta alay etti.

Clytie vazgeçmedi.
Dağları gezerken de başını gökyüzünden bir an çevirmedi, bayırları gezerken de…
O sadece sevdiğinin yüzünü görmeye razıydı.
Zaman geçti.
Çok zaman geçti.
Sesini duyuramadı.

Sonunda yaşama küstü.
Derler ki;

“O hayattan elini eteğini çekti.
Aç kaldı, susuz kaldı. Dokuz gün yemedi içmedi. Gözyaşları dinmedi. Onu çiğ taneleri besledi.”

Zayıflamaya başladı.
Bitkinlikten duramaz hale geldi.
Yine de gücü yettiği kadar güneşe bakmaya devam etti ama artık güneşin kavurucu ışıklarına dayanamaz hale gelmişti.
Ve öyle de oldu.
Dayanamadı.
Öldü.

İşte o zaman o peri kızını, o dünyalar güzeli
Clytie’yi Apollon gördü.
Onun cansız bedeni onu üzdü.

Zeus’a yalvardı.
“Onu tekrar hayata döndür.”

Zeus onun isteğini kendi bildiği biçimde yerine getirdi.
Boyu onun gibi uzun,
Saçları onun gibi sarı,
Çok güzel bir çiçeğe dönüştürdü Clytie'yi.

Bedeni hemen yeşilimsi bir renk aldı, bacakları toprağın derinliklerine indi. Acelesi varmış gibi, ya Zeus vazgeçerse korkusu içinde sımsıkı yapıştı yeni hayatına.

Sevinmiş.
Yine aşkına bakacakmış.
Yine o yüzünü gösterir diye güneşi her gün izleyecekmiş.

O artık bir ‘GÜNEBAKAN’ olmuş.
O artık hayat boyunca güneşi takip eden çiçek olmuş.

Zaman zalim,
Zaman hızlı,
Zaman almış başını gitmiş.
Gitmiş gitmesine de her geçen gün onu yakmış.
Yüzü kararmaya başlamış.
O yine de vazgeçmemiş.
Yüzü simsiyah olana kadar bakmış.
Hep te bakacakmış.

Kimileri ona Şemşamer demişler,
Kimileri ona Ayçekirdeği demişler
Kimileri ona Çiğdem demiş,
Asl olan Günebakan’mış.

Aşk böyle bir şey.
Asırlar geçmiş,
O sevdasından vazgeçmemiş.
Bütün gün güneşe bakmış,
Gece olunca başını önüne eğmiş.

Bir başka masalda buluşuncaya kadar hoşçakalın.

NAZAN ŞARA ŞATANA
nazanss.blogspot.coım



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder