31 Ağustos 2017 Perşembe


Tasavvuf

Tasavvuf, herkese dost olmak, kimseye yük olmamak, gül bahçesinin gülü olmak, diken olmamaktır.

Tasavvuf, ilahi ahlakla ahlaklanmak, bencillikten kurtulup, kendisinden çok başkasını düşünmektir.

nazanss.blogspot.com

Tasavvuf, insana aklıselimin, kalbi selimin ve nefsin kemale erdirilmesini öğreten en tesirli bir eğitim metodudur.

nazanss.blogspot.com



Tasavvufu öğrenme çabasındayım…
Benim için Mevlana denildi mi hani bir tabir vardır ya işte aynen öyle olur.
Akan sular durur.

Ben ciddi bir Mevlana severim. Ben ciddi bir Mevlana aşkıyla yanıp tutuşanım.
Ben ciddi bir Hz. Mevlana öğretisini öğrenmeye çalışanım.
Ben ciddi olarak onun sözlerinden bir lahzasını almaya,
Onun gösterdiği yolda yürümeye gayret eden, onun insanlık için söylediklerini yine bir parçacık uygulamaya çalışan bir öğrencisiyim.

Mevlana Celalettin Rumi, Tasavvufun önde gelen isimlerinden biri...
700 yıl önceki sözleri,  hala bizim yol göstericimiz ise o gerçek anlamda bir ışıktır.

Mevlana farklı düşünceleri olan biriydi.
Sevgi ya da aşk onun için çok önemliydi.
Keşke hepimiz için, şimdi de çok önemli olsa!
O her şeyde sevgiyi şart koşmuştu, aşkı şart koşmuştu… Düşünsenize sevginin ve aşkın çok olduğunu o zaman dünyada kötülük olur mu?
Çok sevdiğiniz birilerine nasıl kötülük yapabilirsiniz, nasıl kıyarsınız.

Aşk sevginin büyüğü değil midir?
Anaya aşk olmaz mı, babaya aşk olmaz mı, evlada, vatana, bayrağa, dünyaya en önemlisi tüm insanlara aşk olmaz mı, tüm insanları sevemez miyiz, bizimle olsun istemez miyiz?

Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
ister kâfir, ister mecusi,
ister puta tapan ol yine gel,
bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir,
yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...
Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeliyiz,
Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeliyiz biz...
Beri gel, beri! Daha da beri! Niceye şu yol vuruculuk?
Mademki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik...
Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız!
Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir.

Mevlana’nın felsefesine benzer bir felsefede Sokrates’in felsefesidir. Aşk için o neler söylemiştir.

Aşk insan ruhunun ilahi güzelliğe duyduğu açlıktır.
Aşk, yalnız güzelliği bulmayı değil aynı zamanda onu yaratmaya ve devama iştahlıdır.
Fani vücutta ebediyetin tohumlarını yetiştirmeye iştahlıdır.
Bunun için iki cins birbirini sevmektedir.
Kendilerini tekrar yaratmak ve böylece zamanı ebediyete kadar uzatmak isterler.
İşte bunun için ebeveyn çocuklarını severler.
Sevişen ana babanın ruhları yalnız çocukları vücuda getirmez.
Bunlar aynı zamanda ebedi güzellik arzusunun arayıcılarını ve haleflerini de vücuda getirirler.

Okuduğum bir yerde bakın aynen şöyle yazıyor:

Mevlana’nın insan anlayışına geçmeden önce onun etkilendiği tasavvuf felsefesine kısaca değinelim. Mevlana’ya anlayabilmek için tasavvuf felsefesinin bilinmesi gerekir, aksi halde Mevlana’nın düşünceleri askıda kalır.

O zaman Tasavvufu inceleyelim.

Sizlere tabiî ki bu konuda ahkâm kesemem. Sadece âlimlerin yazdıklarından alıntılar yapabilirim. İnanın bunları okumak, okuduktan sonra biraz düşünmek bana da sizlere de çok iyi gelecektir…

Tasavvuf insanın yüce yaratıcısına karşı ne kadar aciz olduğunun farkına varması ve Peygamber efendimizin ( sav) ahlakıyla ahlaklandırmasıdır.

Bunun için evvela  aklın aklıselim,
Kalbin kalbi selim hale gelmesi,
Nefsin kemale ermesi gerekmektedir.
Tasavvuf, insana aklıselimin, kalbi selimin ve nefsin kemale erdirilmesini öğreten en tesirli bir eğitim metodudur.

Tasavvufa göre Yaratan ile yaratılan arasında ayrılık yoktur. Allah’tan başka varlık yoktur ve insan Allah’tan gelmiştir, yine Allah’a dönecektir. Ancak bunun için ölümü beklemeye gerek yoktur, nefsi terbiye ederek ezeldeki Birliğe ulaşılabilir.

Tasavvuf, kafanda ne varsa atmak, elinde ne varsa dağıtmak, önüne ne çıkarsa çıksın ona yüz çevirmemektir. Yani zihni kötü düşüncelerden arındırmak, cömert olup başkalarına ikramda bulunmak, karşına hangi çeşit insan çıkarsa çıksın(iyi-kötü, güzel-çirkin, kadın-erkek, dinli-dinsiz) hepsine iyi gözle bakabilmektir.

Tasavvuf, herkese dost olmak, kimseye yük olmamak, gül bahçesinin gülü olmak, diken olmamaktır.

Tasavvuf, ilahi ahlakla ahlaklanmak, bencillikten kurtulup, kendisinden çok başkasını düşünmektir.

Bir diğer anlamda tasavvuf sevgi ve aşk felsefesidir. Nitekim Hz. Muhammed bir hadisinde:

“Allah güzeldir, güzelliği sever, Kibir ise Hakkı kabul etmemek ve insanları hor görmektir.”

Buyurmuştur. Allah, mutlak cemal ve kemal sahibi olarak her türlü güzelliğin kaynağıdır. İnsan, Allah’ı ne kadar tanırsa(marifeti artarsa) O’na karşı olan sevgi ve aşkı da o oranda artar.

Zamanın başlangıcından önce Allah Mutlak Güzellik idi. Mutlak Varlık, Mutlak Güzellik veya mutlak Gerçek olan Tanrı, var olmayan bir dünya, yani yokluk dünyası ile bilinebilirdi.

Yine tasavvuf ehli arasında meşhur olan bir kutsi hadis vardır:

”Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi sevdim, beni bilsinler, tanısınlar diye mahlûkatı yarattım.”

Buna göre başlangıçta sevgi, Allah’tan çıkmış ve evrenin yaratılmasına sebep olmuştur. Bunun için tasavvufta esas olan ulvi ve ilahi aşktır. Gerçek aşk, insan ruhunun Allah’a karşı özlemidir.(alıntı)

Mevlana’da Tanrı, Güzellik ve Aşk

Yine yazanlardan alıntılar yapacağım. Bu güzellikleri öğrenmek adına…

Mevlana’nın üzerinde durduğu en temel varlık Tanrı’dır. Bu, onun düşüncesinin merkezini oluşturur. Tasavvuf felsefesinde evrende olan bütün şeyler Tanrı’nın yansımasıdır.
Mevlana bir gün sema halinde iken büyük bir vecde kapılıp:

“Hiçbir şey görmedim ki, Tanrı’yı onda görmemiş olayım”,

Diyerek bu görüşü dile getirmiştir. Onun bu konudaki diğer düşünceleri şöyledir:

Dünya, insan, yerde ve gökteki her şey, kendi mahsulü olan bir ressamın eseridir.

Hâşâ dünyada senden güzel bir sevgili yoktur;
Yahut yüzünü görmekten daha güç bir iş olamaz,
İki dünyada da dostum, sevgilim ancak sensin;
Nerede bir güzel varsa, o da senin ışığındır zaten(Rubailer,37).

Mevlana bu dörtlüğünde dünyadaki bir güzeli, Tanrı’nın bir ışığı olarak kabul eder. Güneş ışığı dünyayı aydınlatır, karanlığın korkunçluğu yanında aydınlık çok güzeldir.

Mevlana esas olarak sevgi ve aşk üzerinde durur ona göre aşk bir bilgi edinme yöntemidir. İnsan ancak Tanrı’ya aşkla ulaşabilir. Şimdi onun bu konudaki düşüncelerini görelim:

“Nerede olursan ol, ne halde bulunursan bulun; sevmeye, âşık olmaya çalış. Sevgi mülkün, ülken oldu mu, boyuna âşık olursun; mezarda da, mahşerde de, cennette de âşık olursun; sonu gelmez ya; boyuna âşık olursun.”

Mevlana’ya göre eğer birisini seviyorsak bunu mutlaka kendisine söylemeliyiz. Bunu şöyle dile getirir:

“Hz. Muhammed mescitte oturuyordu. Birisi mescidin kapısının önünden geçti. Dostlardan birisi Ey Allah’ın elçisi, şu geçen kişiyi seviyorum ben. Hz. Muhammed kalk ve bu sevgiyi ona bildir,” buyurdu.

Sultan Veled dedi ki: Bir gün babam bana:
“Bahattin, düşmanının seni sevmesini istersen, 40 gün onun iyiliğini söyle. O senin dostun olur: çünkü gönülden dile yol olduğu gibi, dilden de gönüle yol vardır.

Sonuç olarak Mevlana’ya göre aşk, dünyanın yaratılış sebebidir.
Tanrı evreni sevgi yüzünden yaratmıştır.
Nasıl ki, çocuğun bedeni sütsüz yaşayıp gelişemezse,
Ruhu da sevgisiz var olamaz.
Yetişkinler içinse sevgi, bal gibi çok tatlı bir şeydir.
Aşk Tanrı’nın vasıflarındandır.
Ondan başkasına âşık olmak geçici bir hevestir.
Tanrı aşkı ise ebedi olarak devam eder.

Mevlana’ya göre, gerçek aşk karşılıksız sevgidir, sevdiğin kişinin seni sevip sevmemesi önemli değildir. Ayrıca Mevlana’ya göre şehvet aşk değildir. Şehvetle aşka ulaşılmak istenirse çok uzun mesafelerin kat edilmesi gerekir.

Bu okuduklarınızdan sonra benim bir şeyler yazmama gerek var mı? Bence yok. Sadece şunu söyleyebilirim. Ben onun sözlerini ciddi şekilde dikkate alıyorum. Elimden geldiği kadar…


Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder