31 Ağustos 2017 Perşembe

Mevhibe Bayat


“Herkesin bir hikâyesi vardır ama herkesin bir şiiri yoktur”

LAVİNİA
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Özdemir Asaf

nazanss.blogspot.com


Yazılarla haşır neşir olanlar, yazının hangi türünü kendine uygun görüyorsa bir şeyden ilham alarak yazarlar.
Bu bazen bir resim olur, bazen bir koku, bazen bir bakış, güneş, deniz, kuşun beyaz kanadı, yüzünüze vuran meltem, yanınızdan geçen birinin parfümü.
Bazen de ne alaka diyeceğiniz birinden dinlediğiniz bir anlatı, bir antot, bir yazı yada bir dost meclisinde olan biri…

Birileri hep olur.
Birileri birilerini çeşitli şekillerde etkiler.
Merak edersiniz!
Kimdir?

Sonra bir şarkı dinledim. Tanıdık geldi sözleri. O da kalbimin bir yerinde kendine yer edinmiş. Feridun Düzağaç’ın şarkısıydı bu ismi Lavinia’ydı…

LAVİNİA
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.

Sana gitme demeyeceğim.
Ama gitme Lavinia.
Adını gizleyeceğim,
Sen de bilme Lavinia

ÖZDEMİR ASAF

Özdemir Asıf’ın bir şiiri…
Mücap Ofluoğlu için araştırma yaparken bu şiirle bilmem kaçıncı kez karşılaştık.
Bakıştık bir süre…
Düşündüm ama kısacık bir düşünce değildi haliyle…
Her şiirin okuyanının bir yerinde takılı kalma gibi bir becerisi vardır.
Lavinia ile başlayan kelimelerin ahengi birisini düşündürür size.
Acaba siz şairin yazarken düşündüğünü mü, tarif ettiğini mi yoksa gönlünüzde tam da ona yakıştırdığınız birini mi sebepli sebepsiz düşünmüşsünüzdür.
Kim bilir. Bilinmez ki. O kelimelerin sihirli akışı kalbinizin bir telinde kim bilir yıllar önce ne maksatla takılı kalmış…

Şair ısrarla diyor ki:
Adını gizleyeceğim, buda gösteriyor ki isminin Lavinia ile bir ilgisi yok.
Bir neden daha açık ve seçik ortada ki bu isim söylenemeyecek birinin. Peki kimin?

Öğrendim…
İnanın çok etkilendim.
Bir roman yazılır yaşanmış olan bu hayata.
Bir şiir değil birçok şiir döktürülür bu kadar güzel bir kadına…

Kadının ne kadar güzel, alımlı, hoş olduğunu anlayınız ki; dönemin şairleri, yazarları ona hep âşık olmuşlar. Demek ki ona da söylememişler.
O zaman ne yapacaklar kalemle, kâğıt birlikteliğinden böyle Lavinia gibi ölmez eserler çıkaracaklar…
Üstelik bunu sadece Özdemir Asaf’ta yapmayacak… Oktay Akbal’ın da Hisya’sı olacakmış.

Mevhibe Bayat’ı araştırırken o kadar çok yere baktım ve okudum ki.
O zamanın ünlü şairleri, yazarları onu hep beğenmişler. O önce hocasına sonrada İlhan Selçuk’a âşık olmuş.

Hayatta iki kere âşık oldum demiş arkadaşına.
İlhan Selçuk’la fırtınalı bir aşk yaşamış.
Güzel kadınların aşkları da fırtınalı olur, durulmaz. Sakin geçmez. Yürekleri hep ayakta dolaşır.
Birileri devamlı onun güzelliğini hatırlatır.
Sen farklısın der.
O kadar söylerler ki zamanla farklı olmak gerekir…
Farklı bakılır, farklı durulur.
Güzellik enteresandır.

Doğrudur ona çok âşık olunmuştur.
Çok zor kararlar almıştır kalbi.
Yüreği her daim güm – güm atarda o mümkün değil ki durdurabilsin, yâda biraz hafifletebilsin.

Nimet midir – Cezamadır?
Bilmeden geçer yıllar…
Ona şiirler yazılır, ona şarkılar söylenir, ona romanlarda başkahraman rütbesi verilir.
Peki, o bunlardan mutlu mudur?
Bilinmez…

Bir yazıyı aktaracağım burada sizlere:

Hayattaki en yakın arkadaşı Melda Kaptana
‘Ben Bir Bizans Bahçesinde Büyüdüm’ adlı anı kitabının bir yerinde şöyle anlatıyor
Lavinia’yı:

“İlhan Selçuk’a 14 Şubat Sevgililer Günü yazısı yazdıran Lavinia ona uzaktan uzağa aşık olan Oktay Akbal’ın bir hikayesindeki Hisya’ydı aynı zamanda. Laleli’de Harikzadegan Apartmanları’nın kapısında buluşup konuşan delikanlıların Violetta’sıydı.

O sıralarda ünlü olan bir tangonun adıydı bu ve delikanlılar, Mevhibe onlara gülümseyerek geçerken ıslıkla bu melodiyi çalardı.

Mevhibe Beyat, Güzel Sanatlar Akademisi’nde okurken mimar arkadaşları ona Gilda diye seslenirdi. Rita Hayworth’un o yıllarda büyük beğeni kazanan ‘Gilda’ filminden mülhem...

Kızılkahve rengi, iri dalgalı, parlak ve çok güzel saçları vardı. Adalet Cimcoz da Marilyn Monroe’ya benzettiği için onu ‘Marlin’ diye çağırırdı.

Güzelliğini hiç önemsemezdi. Zaten insan sıcaklığı, insanlara anlayarak yaklaşması ve sezgisi, güzelliğinin üstündeydi.”(alıntı)

Onu biraz daha yakından tanıyalım. Bu güzel kadını, bu çok güzel kadını tanımak gerekiyor.

Mevhibe Beyat, 2 Mayıs 1925’te doğmuş.
Güzel Sanatlar Akademisini bitirmiş. Resim öğretmenliği ve stilistlik yapmış.

Uzaktan akrabası Oktay Akbal bile ona aşıktır.
Hikayelerinde ondan “Hisya” diye söz eder.
Şair dünyası ile tanışması da böyle olmuştur zaten.

Bir ara Servet-i Fünun dergisinin yöneticiliğini yapan Oktay Akbal sayesinde İlhan Berk, Cavit Yamaç, Naim Tirali ve Özdemir Asaf gibi genç şairlerle tanışır.

Bu genç şairlerin şiirlerini ulaştırır Oktay Akbal Mevhibe’ye.

Özdemir Asaf, Mevhibe’ye fena halde aşık olmuştur.

Ama Lavinia, Özdemir Asaf’a aşık değildir.
İlk aşkı, ünlü ressam ve hocası Edip Hakkı Köseoğlu’dur.

İkincisi ise İlhan Selçuk.
İlhan Selçuk’la 1952’de evlenir.

İlhan Selçuk yıllar sonra Sevim Burak hakkında yazdığı bir yazıda şöyle der: “Kuzguncuk tepelerinde tahtaları kararmış bir ahşap evin alt kattaki odası Boğaz’a bakıyor.

Odada dört kişi var: …Birisi Orhan (Borar). Elinde içki kadehi, Sevim’le sözlü. Sedirde oturan genç kız Özdemir Asaf’ın ünlü şiirindeki Lavinia.”
Açıkça yazmaz ama odadaki dördüncü kişi muhtemelen kendisidir.

Bir yıl sonra Lavinia başlıklı başka bir yazı yazar ve olayı özetler.
Ancak bu yazıda da Lavinia’nın gerçek ismini vermez ve kendisiyle bağlantısını yazmaz.

“Lavinia’ya aşıktı Özdemir.
Oysa o yıllarda Lavinia yere bakan birine tutulmuştu; fırtınalı bir ilişkinin tensel terinde köpüklenen dalgasını yaşarken, gönüllerde dolaşmanın çekiminden de vazgeçemiyordu; ileride bunun hesabının acıyla vereceğinden habersizdi.”

İlhan Selçuk’a büyük bir aşkla bağlı olduğunu yıllar sonra İlhan Koman’ın oğlu Ahmet Koman’a yazdığı bir notta da belirten Lavinia, İlhan Selçuk’tan muhtemelen

“Gönüllerde dolaşmanın çekiminden vazgeçemediği” için ayrılır.

İkinci evliliğini daha da şaşırtıcı bir kişiyle yapar: Öztürk Serengil.
Özdemir Asaf
“Herkesin bir hikâyesi vardır ama herkesin bir şiiri yoktur” der… (alıntı)

Bu muhteşem kadını, Özdemir Asaf’ın bu şiiri kimin için yazdığını Haluk Oral’ın:
“Şiir Hikâyeleri” kitabından sonra öğrenmişiz.

Ne güzel kadınlar vardı,
Kimi nefes almak gibi yakındı,
Kimi kışın ortasında, yaz güneşi gibi uzaktı.
Nice kadınlar vardı sıcaktı,
Yaklaştığında yakardı.
Kimine elin değince, kiminde yüreğin kalınca
Ne güzel kadınlar vardı.
Ben onlara bakardım, şiirler yazardım.
Ben onlara bakardım, şarkılar söylerdim.
Ben onlara bakar, yaşamdan tat alırdım.
Ne güzel kadınlar vardı yaşamak için…


Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder