27 Ağustos 2017 Pazar

AMERİKA’NIN OSMANLI’YA HARAÇ VERDİĞİNİ BİLİYOR MUSUNUZ?

nazanss.blogspot.com



Amerika’ya gidenler bilirler. Pek heybetlidir, büyüktür, insanlar çoktur ve çeşitlidir. Birleşmiş Milletler deniliyor ya aynen öyle caddelerdeki insanların hiç biri bir diğerine benzemez. Zencisi, Japon’u, Türkü, Arap’ı, Asyalısı, Çinlisi ve aklınıza gelen dünyanın her tarafındaki insanlarla karşılaşmanız mümkündür. Hatta bazılarını da merak edersiniz, ‘bu hangi millettendi?’ dersiniz. Avrupalılar sayarken ülkelerinin tek tek anılmasına gerek yok çünkü hepsinin vatandaşlarına rastlamanız mümkün.
Çoğunluğu ülkelerinden buraya göç etmişlerdir.
Hani zamanında İstanbul’un taşı toprağı altın denmiş göçler olmuş ya!
Aynen öyle Amerika fırsatlar ülkesi olarak kabul edilmiş, altına hücum denilmiş akın akın gelinmiş.
Özgürlük var denilmiş! Özgürlük kısmına pek akıl erdiremiyorum çünkü en büyük esaretlerde orada yaşanmış.

Dünyanın nerede ise hâkimi olarak da anılan bu koskocaman Amerika’nın bir zamanlar Osmanlı’ya haraç ödediğini biliyor musunuz?

Evet… Amerika’ya ilk gidenler onun heybetinden etkilenirler ama birkaç gittiğinizde daha bir sakinleşir, üstünüze üstünüze gelen kalabalığa alışırsınız. Dersiniz ki:
“İyide siz şimdi böyle güçlüsünüz oysa zamanında biz neredeydik siz neredeydiniz?

Şimdi sizlere bir sır vereceğim.
Elbette sır değil, daha cazip gelsin diye öyle söylemek istedim.

Anlatacağım bilinen bir şey ama benim bir hayli hoşuma gittiğinden yazmak istedim. Nedenlerinden biride Amerika’ya gitmek isteyenlere; hani bin dereden bin su getirtiyorlar ya, kendilerine ulaşılmasını mı istemediklerinden yoksa bir fren olsun diye mi! Biz bulunmadık Bursa kumaşıyız demek için mi onu da bilmiyorum.
Elbette benim Amerika seyahatlerimde zorluk olmadı.
Turizmci ve gazeteci kimliğim engelleri kaldırdı ve kaldırıyor.
Fakat başkaları için çok zor.

Amerika’yı bizler ne kadar abartıyoruz. Son zamanlarda parası olan doğum yapmak için Amerika’ya koşuyor. Sanatçılar orada, zengin adamların eşleri orada. Niye? Amerika vatandaşı olsun diyeymiş. Yapmayın yahu Amerika vatandaşı olsa ne olur olmasa ne olur? Yine ifrit olduğum bir konu.
“Ooo Amerika’da eğitimini yaptı! Yapsın ne olmuş. Yahu bizim üniversitelerimiz onlardan aşağı mı, onların edinimleri bizlerde yok mu?
Hele birde orada eviniz varsa! Vay vay vay etrafınızdakilere hava atmanız artık şart!
“Benim L.A’daki evim yâda evimizde…” devam eden içinde böbürlenmeden, hava atmadan, burun bükmeden dolu bir sürü duygu bozukluğu içinde karşı tarafa aktarma şekilleri var ki inanın ki anlayamıyorum.

Biraz tarihe bakın, biraz ilgilenin ve o kadar abartmayın.
Anlatacağım demiştim ya buyurunuz.

Bizim onların ilk gemilerini ele geçirmemizin üstünden 225 yıl geçmiş.
Maria adlı gemilerinin kaptanı Isaak Stevans’mış.
Öyle kolay mı hemen geçmek.

Biz ki o zamanlar denizlerin hâkimiyiz!
Cezayir açıklarında dur bir dakika demişiz. Deyiş o deyiş. Amerika hemen daha iyisini, daha güçlüsünü yapmış.
Kaptan O'Brien'ın gemisi Dauphin'i Osmanlı yine karşılamış, dur demiş, yani akıbet yine aynı! Bununla kalsa iyi ondan sonra peş peşe on bir gemi yani 11 ABD gemisi Osmanlı’nın eline geçmiş. 
Amerika’yı bir telaştır almış. Daha iyisi yapıyorlar fark etmiyor, daha güçlendiriyorlar olmuyor.
Sonunda büyük kongre yani ABD Kongresi toplanmış. Tarih 27 Mart 1794’te demişler ki siz görürsünüz biz öyle gemiler yapacağız ki değil el koymak sizleri alt edeceğiz! Bunun için 700’ bin altını Başkan George Washington'a gemiler için harcama yetkisi vermişler.

Korkuları Osmanlı tehdidi…
Başarıları; güçlü Amerika donanmasını yapmak!

Eee gene olmamış, bu kadar para bu kadar çalışmışlık neticede bir şey yok!
Sonunda mecburen karar vermişler.
Osmanlı ile anlaşma yapmaya! Tarih 5 Eylül 1795’miş.

Anlaşma içeriği bayağı iyiymiş.
Cezayir’deki esirlerin iadesi,
Atlantik ve Akdeniz’de ABD sancağı olan gemilere Osmanlı’nın dokunmaması…
Anlaşmada; Osmanlı’ya 642 bin altın ve yılda 12 bin Osmanlı altını (216 bin dolar) para ödeyecekleri yazılıymış.

Bayağı keyifli bir durum...
Burada çok önemli bir ayrıntı var.
Hani dünya genelinde yapılan anlaşmalar hep İngilizcedir ya. Bu anlaşma öyle değil. Koskoca Osmanlı’ya karşı böylesine bir anlaşmaya evet diyeceksin birde kendi dilinde mi anlaşma hükümlerini yazacaksın! Olur mu?
Osmanlı bunu kabul eder mi? Etmez.  Türkçe yazılıyor ve 22 maddeden oluşuyor.
Böylelikle, Amerika, yabancı dille imzalanan ilk anlaşmayı yapmış oluyor.
Bir ilk daha:
Yabancı bir devlete vergi ödemeyi kabul ettiğinin belgesini imzalıyor.
Yine böylelikle; Amerika vergiye bağlanmış olmuş.

Gelelim bu önemli belgeyi imzalayanlara!

ABD Başkanı George Washington,
Cezayir Beylerbeyi Hasan Dayı…

Dönemin Padişahı Üçüncü Selim tarafından muhatap görülmemiş!

Belge, Yale Üniversitesi'nin Hukuk Fakültesi arşivindeymiş.
Belge, ABD'nin iki asrı aşkın tarihinde yabancı dille imzalanan tek belge olma özelliği taşıyormuş.

Osmanlı ile ilgili olayları belki sıkça dile getiriyorum ama sebebim var, övünüyorum.
Şöyle bir zaman makinesine girsek de o dönemlere gitsek, acaba koşa koşa gider miydik?
Bebeğimiz Amerikan vatandaşı olsun!
Şanımız yürüsün der miydik?
Yarı zamanlı da olsa orada oturuyorum diye hava atabilir miydik?
Koşturur muyduk, oralardan ev almaya veya yaşamaya!
Ne olursa olsun, nasıl para bulursak bulalım tek çocuklarımız oralarda okusun diye kendimizi helak eder miydik?
Gerçi ben hala neden böyle davranıldığına akıl erdiremiyorum ama bu onların bileceği iş diyorum ve aldırmıyorum.

Ah bizdeki yabancı sevdalılığı hiç bitmez ki. Biz kendimizin yerini hiçbir zaman bilmiyoruz ki…
Biz önemliyiz, bırakalım bu Amerika özentisini, aslımıza dönelim. Atalarımız neler yapmış bir bakalım. Geçmişimizi iyice öğrenirsek kendimizi daha güçlü daha bilinçli hissederiz…
Ben öyle yapıyorum.
Tarihimizle övünüyorum.
Bizler çok önemliyiz. Bizlerden koca sultanlar, büyük devlet adamları yetişmiş.

Bir Fatih Sultan Mehmet, bir Mustafa Kemal Atatürk yetişmiş daha ne olsun ki…


Nazan Şara Şatana
nazanss.blogspot.com




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder