27 Ağustos 2017 Pazar

İstanbul Konakları
nazanss.blokspot.com

Benim yazdığım romanım bitti bitiyor artık.
İstanbul – İstanbul




İstanbul hastası olan ben!
Eski konaklara hasta olan yine ben!

Benim yazdığım romanım bitti bitiyor artık.
İstanbul – İstanbul

İki ayrı İstanbul’dan söz ediyorum bu kitabımda.
Biri şimdiki zaman – Biri eski zaman.

Dün deniz kenarındaki, denize bakan; eski ahşap ihtişamlı konakları izledim yine uzun, uzadıya…
Bir ben mi böyle düşünürüm dedim kendime! Yoksa böyle konakları, ya da yalıları, ya da adı her ne oluyorsa; eskilerden kalma bu değerli yapıları görenler mi?
Benim gibi çok eskilere giderler mi?

Biz biraz hayal dünyamızı çalıştıralım:

Mesela konağın önündeki büyük cadde yoktur.
Cadde olmayınca gürültülü arabalar yoktur.
Sokaklar küçük taşlardan yapılmıştır.
Faytoncular geçer, taşların üzerine; atların nallarının birlikte çıkardığı ritmik sesler duyulur. Belki yoğurt satan omuz terazisi taşıyan yoğurtçunun sesi gelir uzaklardan.
Cumbalı pencereden Arap bacı bakar, süte – yoğurdu ihtiyacı vardır alt kattaki mutfağın.
O sırada bir süslü fayton bu konağın önünde durur.
İçinden Hüseyin Emre Bey iner. Setre giymiştir, başında fesi, elinde bastonu vardır.
İri siyah gözleri, burulmuş bıyıkları ile önünde durduğu evin camlarına bir göz atar.
Güzeller güzeli Afitap onun yolunu gözlemektedir.
Kapıyı siyahî kalfa Dilifat açar, bey içeri girer…

Yine dalmışım…
Yine eskilere, güzelliklere, gürültü kirliliği olmayan dönemlere gitmişim!

Hey gidi günler hey!

Nazan Şara Şatana
nazanss.blokspot.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder